KORKUNÇ YAZGIMIZ: KÜRESEL ISINMA...

Sizce etkileyici Türkçe derslerinin en belirgin özelliği nedir?

30 Kasım 2008 Pazar

* TÜRK EDEBİYATI HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Çalışma Notları:
TÜRK EDEBİYATI HAKKINDA

GENEL BİLGİLER

TÜRK EDEBİYATI’NIN BÖLÜMLERİ

Türk Edebiyatı’nı, tarih boyunca yaşanan kültür değişmelerine bağlı olarak üç ana bölümde inceliyoruz:

I. İslam’dan Önceki Türk Edebiyatı
II. İslam Kültürü Etkisindeki Türk Edebiyatı
III. Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

I. İSLAM’DAN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI

Türk’ler, İslam’dan önce “Şamanizm, Maniheizm , Budizm” gibi dinlerin etkisiyle bir edebiyat oluşturmuşlardır. M.S. XI. yüzyıla kadar süren bu edebiyatı ikiye ayırıyoruz:

A. SÖZLÜ EDEBİYAT

M.S. VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin yazılı bir edebiyatı yoktur. Şiirler sözlü olarak üretilmekte, kulaktan kulağa yayılarak varlıklarını sürdürmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan türlerin başlıcaları şunlardır:

KOŞUK

“Sığır denilen sürek avları sırasında söylenen lirik doğa şiirleridir. “Kopuz” eşliğinde söylenir. Halk şiirindeki koşmalara benzer. Dörtlük birimi ve hece ölçüsüyle oluşturulur.

SAGU

“Yuğ” adı verilen cenaze törenlerinde söylenen bu şiirler, Halk Edebiyatı’ndaki ağıtların en eski biçimleridir. Ölen kişinin iyiliğinden, ölümünün doğurduğu acıdan söz eder. Nazım birimi dörtlük, ölçü hecedir. Sözlü gelenek içinde ortaya çıkan bu şiirlerden yalnız ikisi günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlar, sakaların komutanı Alp Er Tunga ile Batı Hun Devleti hükümdarı Atilla’nın ölümü üzerine söylenmiştir.

SAV

Günümüzdeki atasözlerinin ilk örnekleri olan özlü sözlerdir. Bunların birçoğunu, Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eseri Divan ü Lügat-it Türk’te buluyoruz. Kimilerinin ölçü ve uyak izlerini taşıdığına bakarak, savların ve atasözlerinin manzum biçimde doğup sonradan düzyazı niteliği kazandığını söyleyebiliriz.

DESTAN

İslam öncesi sözlü edebiyatın en yaygın şiir türüdür. Destanların bir kısmı evrenin, Dünya’nın, insanın nasıl oluştuğunu anlatır. Bir kısmı ise, konularını tarihten, toplumu derinden etkileyen olaylardan alır.

Bütün destanlar, şu ortak özelliklere sahiptir:
1.Manzumdurlar.
2.Anonimdirler.
3.Zamanla türlü değişikliklere uğrayabilirler.
4.Olay ve kişiler olağanüstüdür.

Destanlar, oluşum biçimlerine göre üçe ayrılır:

1. DOĞAL(TABİİ) DESTAN

Önce bir şair tarafından söylenen, zamanla şairi unutularak anonimleşen destanlardır. Bunlar, dilden dile dolaşırken büyük değişikliklere uğrar. Örneğin, Ergenekon Destanı, bir doğal destandır.

2. YAPMA (SUNİ) DESTAN

Doğal destandan temel farkı, anonim nitelik taşımamasıdır. Bir şair tarafından, doğal destanlara benzetilerek yazılır. Örneğin Tasso’nun Kurtarılmış Kudüs, Fazıl Hüsnü Dağlarca’ nın Üç Şehitler Destanı adlı eserleri, birer yapma destandır.

3. ULUSAL (MİLLİ) DESTAN

Bir ulusa özgü destanların birleştirilerek tek destan haline getirilmesine denir. Yunanlıların İlliada, Odysseia; Almanların Nibelungen, Gudrun; Hintlilerin Ramayana, Mahabarata; İranlıların Şehname; Finlilerin Kalevala adlı destanların, bu türün örnekleridir.


TÜRK DESTANLARI

Köktürk (Göktürk) Destanı: Birbirini tamamlayan Ergenekon Destanı ve Bozkurt Destanı’ndan oluşur. Bunlarda Türklerin tarih sahnesine nasıl çıktıkları ve hangi soydan geldikleri üzerine efsaneler anlatılır.

1. Uygur Destanı: Türeyiş Destanı ve Göç Destanı olmak üzere iki destandan oluşur. İlki Uygurların var oluşunu, ikincisi yurtlarından göç etmek zorunda kalışlarını anlatır.
2. Saka Destanı: Saka Türklerine ait bu destan da, Şu Destanı ve Alp Er Tunga Destanı olmak üzere iki parçadan oluşur. Bunlar Şu ve Alp Er Tunga adlarındaki komutanların hayat hikâyeleri üzerine kurulmuştur.
3. Hun Destanı: Oğuz Kağan Destanı diye bilinir. Büyük bir ihtimalle, Hun hükümdarı Mete’nin hayatını konu alır; ancak onu olağanüstü niteliklere büründürerek anlatır. Bu destan, daha sonra değişikliklere uğrayarak İslami bir nitelik kazanmıştır.


.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

.
.

B. YAZILI EDEBİYAT

Türk yazılı edebiyatının ilk örnekleri Orhun Yazıtları’dır. Köktürklerden kalan bu yazıtlar, üç mezar taşından ibarettir. İsveçli Strahhlenberg tarafından, Orhun Irmağı kıyısında bulunmuş; W.Thomsen tarafından okunmuştur. 38 harfli Köktürk alfabesiyle yazılan bu yazıtlar, Kültigin, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk adına dikilmiştir. Yazılar, Yolug Tigin tarafından taşlara kazınarak yazılmıştır.

Köktürk Yazıtları’nda, Köktürk tarihi konu edinilir. Devletin güçsüzleşmesi, Türk ulusunun bağımsızlığını yitirip Çin egemenliği altına girmesi, sonra yeniden güçlenmesiyle ilgili gelişmeler ve bunların nedenleri üzerine durulur. Bu tarihi olayların anlatımında kullanılan Türkçe, oldukça gelişmiş bir kültür dili olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türk yazılı edebiyatı, Uygurlar devrinde daha da gelişmiştir. 14 harfli Uygur alfabesiyle yazılan eserler, Budizm’in etkilerini taşır.

II. İSLAM KÜLTÜRÜ ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI

Türkler, X. yüzyıldan itibaren İslamiyet’i kitleler halinde kabul etmeye başlamışlardır. Bunun sonucu olarak, İslam kültürüne bağlı bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Türkçe’de Arapça ve Farsça etkilerinin duyulmaya başladığı, aruz ölçüsünün ilk kez kullanıldığı eserler, XI. yüzyılda verilmiştir. Bu ilk İslami eserlerin başlıcaları şunlardır:

KUTADGU BİLİG

Eserin adı “mutluluk veren bilgi” anlamına gelir. Yazarı, Yusuf Has Hacip’tir. Karahanlılar zamanında (XI. yüzyıl-1070) yazılmış, ideal bir devlet yönetiminin nasıl olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Esrin dilinde henüz Arapça ve Farsça etkisi yoktur. Birimi beyit, ölçüsü aruz, kalıbı fe u lün/fe u lün /fe ul’dür. Bilinen üç nüshası, bugün Fergana, Viyana ve Mısır’da bulunmaktadır.

DİVAN Ü LUGAT-İT TÜRK

Eserin adı, “Türk Dili’nin toplu(genel) Sözlüğü” anlamına gelir. Adından da anlaşılacağı gibi, eser bir sözlüktür; Araplara Türkçe’yi öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bundan dolayı, Türkçe’nin Arapça karşısında savunulduğu bir eser olarak değerlendirilir. Eserde Türkçe sözcüklerin anlamları Arapça’yla açıklanmakta ve her maddeden sonra birtakım Türkçe metinler örnek olarak verilmektedir. Kaşgarlı Mahmut tarafından XI. yüzyılda yazılan eserin asıl önemi de, işte bu derleme Türkçe metinlerden ileri gelmektedir; yani eser, zengin bir folklor kaynağı durumundadır.

ATABETÜ’L-HAKAYIK

Eserin adı “gerçeklerin eşiği” anlamına gelmektedir. Yazarı Edip Ahmet’tir. Eserde hem dörtlük, hem de beyit nazım birimleri kullanılmıştır. Ölçü aruzdur. Okuyucuya dini öğütler veren eser, anlatım yönünden kurudur; didaktik özelliklere sahiptir; XII. yüzyılda yazılmıştır.

DİVAN-I HİKMET

Ahmet Yesevi tarafından XII. yüzyılda yazılan eser, tasavvuf felsefesinin yayılmasını amaçlar. Didaktik nitelikli olduğundan, oldukça kuru bir anlatıma sahiptir. Türk tasavvuf edebiyatının ilk örneği sayılır.

İSLAMİ TÜRK EDEBİYATI’NIN BÖLÜMLENMESİ

A. DİVAN EDEBİYATI


XIII.-XIX. Yüzyıllar arasında yaşayan bu edebiyat; dil, anlatım, nazım içimleri, ölçü, türler ve konular bakımından Arap ve Fars edebiyatlarının etkisi altındadır. Bu nedenle, Ortadoğu İslam edebiyatlarının bir parçası sayılır.
Divan Edebiyatı, “Kuruluş Dönemi” denilen XIII-XIX. Yüzyıllar arasında, genellikle Fars Edebiyatının taklidi görünümündedir. Şairler kendi sanat kişiliklerini ortaya koyacak yerde, ünlü İran şairleri gibi söylemeye bu dönemde büyük özen gösterirler. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişe geçtiği XVI. yüzyıldan itibaren, bu taklitçi anlayışın “Olgunluk Dönemini”ni yaşamaya başladığı, hatta Divan şairlerinin kendilerini İran şairlerinden üstün sayar bir tavır takındıkları görülür.

DİVAN EDEBİYATI’NIN TEMEL ÖZELLİKLERİ

1. Bu edebiyatın dili, Arapça, Farsça ve Türkçe’nin söz hazineleriyle dilbilgisi kurallarının birleşmesinden oluşan “Osmanlıca”dır.
2. Dil ağır, anlatım genellikle süslüdür.
3. Hayattan kopuk bir sanat anlayışı vardır. Şairler, toplum ve insanla ilgili sorunlara eğilme gereği duymamışlardır. ; ancak bazı şiirlerde, toplum hayatını aksatan durumlara değinilmiştir.
4. Bu edebiyat, halk kültüründen uzaktır. Sanatçılar da çoğu zaman saray ve çevresinde yetişmişlerdir. Onun için Divan Edebiyatı’na “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Saray Edebiyatı” gibi adlar verilmiştir.
5. Bu edebiyat, biçimcidir. Anlatılan değil, anlatım biçimi daima önde gelir. Şiirde sıkı sanat kuralları uygulanır. Divan Edebiyatı, bu yönüyle klasizme benzer.
6. Başlıca konular aşk, doğa, ölüm, ayrılık, özlem v.b.’dir.
7. Şiirde temel ölçü aruzdur. Bazı şairler, hece ölçüsüyle tek tük şiir yazmışlardır.

BAŞLICA NAZIM BİÇİMLERİ

GAZEL

Arap Edebiyatı’ndan alınmıştır. Aşk, doğa, içki, eğlence konuları işlenir. Beyit birimiyle yazılır. 5-15 beyit uzunluğundadır. Beyitler “AA/BA/CA/DA” uyak düzeniyle sıralanır. İlk beyit matla(doğuş)”, son beyit “makta(kesiş)”, en güzel söylenmiş beyit de “beytü’l-gazel” adını alır. Şairin adı, makta beytinde geçer. Gazellerde genellikle konu bütünlüğü bulunmaz; yani şiirdeki beyitler, anlamca birbirine bağlı olmaz. Anlam bütünlüğü taşıyan gazellere “yek-ahenk gazel” denir.

KASİDE

Arap Edebiyatı’ndan alınmıştır. Övgü şiiridir. Gazel gibi uyaklanır. Uzunluğu 33-39 beyit arasında değişir. Şu bölümlerden oluşur:
a. Nesib(teşbib):Giriş bölümüdür. Kasideler, bu bölümde yapılan betimlemelere göre adlandırılır. Bahar betimlemesi yapılan kasidelere “kaside-i bahariyye”, kış betimlemesi yapılanlara “kaside-i şitaiye”, bayram betimlemesi yapılanlara da “kaside-i ıydiyye” denir.
b. Tegazzül: Kaside içinde güzel söyleme anlamına gelir. Bu bölümde aşk, şarap, kadın gibi gazellere özgü konular, lirik bir anlatımla işlenir.
c. Girizgâh: Denk düşürerek asıl konuya, yani övgüye giriş yapılan bölümdür.
d. Methiye: Padişah, sadrazam, vezir, paşa gibi yüksek görevli kişilere ya da din büyüklerine yöneltilen övgünün yapıldığı bölümdür.
e. Fahriyye: Şairin, kendi şiir yeteneğini övdüğü bölüme verilen addır.
f. Dua: Kasidenin sonuç bölümüdür. Şair, böyle güzel bir şiiri yazıp bitirebildiği için dua ederek kasidesini tamamlar.

Daha sonra, Tanzimat döneminde de kaside nazım biçimi kullanılmış; ama kasidenin hem konularında, hem biçiminde değişiklik yapılmıştır.

Kasideler, konularına göre dörde ayrılır:

a. Methiyye: Ünlü, saygın kişilerin övüldüğü kasidelerdir.
b. Tevhid: Allah’ın birliğini konu edinen ve onu öven kasidelere denir.
c. Münacaat: Allah’a yalvarış amacıyla yazılır.
d. Na’t: Hz. Muhammed’in övgüsünü yapmak için yazılan kasidelerdir.

MESNEVİ

Divan Edebiyatı’na Fars Edebiyatı’ndan geçmiş olup uzun manzum öykülerdir. Beyit birimiyle, türlü aruz kalıplarıyla yazılır. Beyitler “AA/BB/CC/DD” biçimiyle kendi aralarında uyaklanır. İslami edebiyatın ortak konularını işler.

ŞARKI

Divan Edebiyatı’nda XVIII. yüzyılda kullanılmaya başlayan bir nazım biçimidir. Dörtlüklerle yazılır. Halk Edebiyatı’ndaki koşma nazım biçiminin etkisiyle doğduğu söylenir. Dörtlükler “AAAA/BBBA/CCCA” biçiminde uyaklanır. Aşk, doğa, içki, kadın gibi dünyevi konular işlenir.

RUBAİ

Tek dörtlükten oluşan, “AABA” uyak düzeniyle ve aruzun özel kalıplarıyla yazılan; aşk, hayat, insan gibi konuları ve felsefi düşünceleri işleyen bir nazım içimidir. Fars Edebiyatı’ndan Divan Edebiyatı’na geçmiştir. Dünyaca ünlü temsilcisi, İranlı şair Ömer Hayyam’dır.

TERKİB-İ BEND

“Bend” adı verilen bölümlerden oluşur. Her ben ; bir “hane” ve bir “vasıta” bölümünü kapsar. Haneler 5-15 beyit uzunluğunda olup “AA/BA/CA/DA” biçiminde uyaklanır. Vasıta ise , tek beyittir. Vasıtanın dizeleri kendi aralarında uyaklıdır. Bendler değiştikçe, aynı uyak düzeni, başka uyak sözcükleriyle tekrarlanır.

TERCİ-İ BEND

Konu ve biçim bakımından terkib-i bende benzer. Ondan tek farkı, vasıta beytinin her bendden sonra değişmemesidir.

MURABBA

Dörtlüklerden oluşur. “AAAA/BBBA/CCCA” biçiminde uyaklanır. Bu biçim özellliğiyle şarkıdan farkı yoktur. Murabba ile şarkıyı ayıran tek fark, şarkıların bir besteye bağlanmasıdır.

MÜSTEZAT

Bir manzumenin uzun dizelerinden sonra kısa dizeler getirilmesiyle oluşur. Uzun ve kısa dizeler, kendi aralarında gazel gibi uyaklanır. Kısa dizelere “ziyade” denir. Uzun dizelerde aruzun “mef u lü/me fa i lü /fe u lün”; kısa dizelerde ise “mef u lü /fe u lün” kalıbı kullanılır. Batı Edebiyatı etkisi altına girildikten sonra, bu nazım biçimindeki kuralların gevşetilmesiyle “serbest müstezat” denilen yeni bir nazım biçimi ortaya çıkmıştır.

BAŞLICA DİVAN ŞAİRLERİ

HOCA DEHHANİ

XIII. yüzyılda yaşamıştır. Bilinen ilk Divan şairidir. Anadolu’ya Horasan’dan gelmiştir. Selçuklu sultanı III. Alaattin Keykubat’ın buyruğuyla yazdığı Selçuklu Şehnamesi’nin yanı sıra bir kasidesi ve dokuz gazeli bilinmektedir.

MEVLANA

XIII. yüzyılda yaşamıştır. Birkaç Türkçe beyit dışında, tüm şiirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf şairidir. Oğlu Sultan Veled de tasavvufi konuları işleyen bir şair olarak bilinir. Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, tanınmış eserleridir.

ŞEYHİ

XV. yüzyıl Divan şairlerindendir. Aynı zamanda, devrinin ünlü doktorlarından biridir. Divan Edebiyatı’nın belirginleşmeye başlayan kurallarını derli toplu biçimde uygulayan ilk şairler arasında yer alır. Bir Divan’ı ve Husrev ü Şirin, Harname adlı iki mesnevisi vardır. Harname, olmayacak umutlara kapılan, sonunda elindekileri de yitiren kişileri yermek için yazılmış bir hicivdir. Şair, bu eseri kendi hayatını esas alarak yazmıştır.

SÜLEYMAN ÇELEBİ

XV. yüzyıl şairlerindendir. Çağına göre sade bir dille, mesnevi biçiminde yazdığı Vesiletü’n-Necat (Mevlid) adlı eseriyle tanınır. Onun açtığı bu çığırda çok sayıda eser yazılmış olmasına karşın, bulardan hiçbiri, Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i kadar yaygınlaşıp benimsenmemiştir.

ALİ ŞİR NEVAİ

Çağatay Edebiyatı’nın XV. yüzyılda yetiştirdiği büyük şair ve bilim adamıdır. Ferhat ü Şirin, gibi mesnevileri yanı sıra Muhakemetü’l-Lugateyn adlı eseri, aydınların Türkçe’yi savunması ve onu Farsça’dan üstün bir olarak göstermesiyle dikkati çeker. Şairin öteki eserleri ise Mecalisü’n-Nefais ve Mizanü’l-Evzan’dır.

BAKİ

XVI. yüzyılın ünlü şairlerindendir. Din dışı konuları işlemiş, gazel tarzının en başarılı şairleri arasında yer almıştır. Hayatı, her anı zevkle geçirilmesi geren bir olgu olarak değerlendirir ve şiirlerine öylece yansıtır. Edebi sanatları, söz oyunlarını kullanmakta ustadır. Mesnevi tarzında eser vermeyen şairin Divan’ı vardır.

FUZULİ

XVI. yüzyılın, Baki gibi ünlü şairidir. Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça’yı da öğrenmiş, bu üç dilde divanlar yazmıştır. Şiirlerinde Azeri lehçesini kullanan şair, Baki’nin tersine, hayatı bir sınav olarak görür; insanın aşk acısıyla olgunlaşacağına inanır. Hayata bu yaklaşımında, tasavvuf felsefesine duyduğu ilginin rolü vardır. Divan Edebiyatı’nın en lirik şairi olan Fuzuli, gazel alanında üstün başarı sağlamış; ayrıca Leyla vü Mecnun, Beng ü Bade gibi mesnevileriyle tanınmıştır. Öteki eserleri Haddikatü’s-Süeda, Şikâyet-name(mektup türünde ) , Sıhhat ü Maraz, v.b.’dir.

NEFİ

XVII. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın ünlü şairidir. Sert kişiliği, onu çağının en büyük hicivcisi yapmış; zamanın vezirlerinden Bayram Paşa’yı, hatta IV. Murat’ı hicveden şiirleri, hayatına mal olmuştur. Övgü ve yergileri hep abartmalıdır. Gösterişli, ağır bir dili vardır. Kaside alanındaki başarısıyla dikkati çeken şairin Türkçe ve Farsça divanlarından başka, hicivlerini topladığı Siham-ı Kaza adlı bir eseri vardır.

ŞEYH GALİP

XVIII. yüzyıl şairlerindendir. Mevleviliği benimsemiştir. Hayal gücünün zenginliği ve hayallerinin özgünlüğüyle diğer Divan şairlerinden ayrılır. Divan’ından başka, alegorik tarzda yazdığı ve tasavvufu türlü aşamalarıyla anlattığı Hüsn ü Aşk adlı mesnevisi vardır.

DİVAN EDEBİYATI’NDA DÜZYAZI

Divan, şiire ağırlık veren bir edebiyattır. Düzyazı, ancak bilimsel çalışmalarda, tarihlerde, kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanılmıştır.

Divan Edebiyatı’nda düzyazılar, yazılış amacı ve dil tutumu dikkate alınarak üçe ayrılır:

1. Sanatlı(süslü) Düzyazı

Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır. Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri, bu türün en tanınmış örneğidir. Sanatlı düzyazıya inşa denir.

2. Orta Düzyazı

Yer yer ağır ve süslü, yer yer sade bir dille yazılan düzyazılardır. Genellikle tarih kitaplarında bu düzyazı türü görülür. Osmanlılar zamanında tarihçilik,”vakanüvis” adı altında yürütülen bir tür memurluktu. Sarayda görevlendirilen vakanüvisler, önemli önemsiz her olayı günü gününe notlar halinde yazarlardı. Bu eserler, olay anlatımına dayalı olduğundan, bilimsel tarih anlayışıyla bağdaşmaz. Divan döneminin başlıca tarihçileri arasında Aşıkpaşazade, Ali, Ebülgazi Bahadır Han, Naima, Peçevi, Mütercim Asım sayılabilir.

3. Sade Düzyazı

Dil ve anlatım ustalığının değil, ele alınan konunun önem taşıdığı düzyazı türüdür. Bu anlayış nedeniyle, sade düzyazılarda ustaca söz söyleme çabası görülmez; dil açık, yalın, doğaldır. Bu düzyazı türünü kullananlardan başlıcaları şunlardır: Mercimek Ahmet, Katip Çelebi, Evliya Çelebi (Eseri: Seyahatname).

B. HALK EDEBİYATI

Halk Edebiyatı, sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.

HALK EDEBİYATI’NIN TEMEL ÖZELLİKLERİ

1. Bu edebiyat, halk diline bağlıdır.
2. Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur. Genellikle yalın anlatım kullanılır.
3. Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına sıkı sıkıya bağlıdır.
4. Şairler, genellikle okumamış kişilerdir.
5. Dörtlük birimi esastır.
6. Şairlerde, milli ölçü olan hece ölçüsü kullanılır.
7. Aşk, doğa, ayrılık, özlem, dil, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleştiriler getirirler.

BAŞLICA NAZIM BİÇİMLERİ

Halk şiirindeki nazım biçimlerini iki ana öbekte inceliyoruz:

1.MANİ TİPİ

Maniler, anonim, lirik şiirlerdir,”AABA” uyak düzeniyle, 7’li hece ölçüsünün 4-3 durağıyla söylenir. Ana tema sevgidir. Dört dizeden oluşan manilere “düz mani” denir. Üç dizeden oluşan ve “ABA” biçiminde uyaklanan maniler “kesik mani”, beş dizeden oluşan ve “ABACA” biçiminde uyaklanan maniler “genişletilmiş mani”, uyakları cinaslı sözcüklerden seçilen maniler ise “ cinaslı mani” adını alır.

2.KOŞMA TİPİ

Koşma tipi nazım biçimlerinin kalıplaşmış bir yapısı vardır. Hepsi, dörtlüklerle ve değişmez bir uyak düzeniyle (ABAB/CCCB/DDDB, AAAB/CCCB/DDDB ya da –B-B/CCCB/DDDB) söylenir. Bunlar, kullanılan ölçü kalıbı, uzunluk-kısalık, konular bakımından farklılıklar taşır. Koşma tipi nazım biçimlerinin başlıcaları şunlardır:

KOŞMA

Kısa, lirik şiirlerdir. Dörtlüklerle, AABA(-A-A)/CCCA/DDDA uyak düzeniyle, hece ölçüsünün 6-5 ya da 4-4-3 duraklı 11’li kalıbıyla söylenir. aşk ve doğa konularının yanı sıra, ayrılık, özlem, yalnızlık,gurbet, sıla, ölüm gibi temaları işler. Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle söylenen koşmalar, ezginin niteliğine göre “Acemi koşması, Ankara koşması, topal koşma, kesik kerem” gibi türlere ayrılır.

DESTAN

Biri, sözlü gelenekte evrenin ve insanın oluşumunu, toplumu derinden etkileyen olayları olağanüstülükler katarak anlatan uzun manzum öyküler; öteki Halk Edebiyatı’nda bir nazım biçimi olmak üzere iki ayrı destan vardır. Birinci tür olan destanla ilgili bilgileri “İslam’dan Önceki Türk Edebiyat’ı” başlığı altında verildi. Nazım biçimi olan destan ise, ölçü, duraklar, uyak düzeni bakımından koşmaya benzer; ancak destanlar, konularıyla koşmadan ayrılır. Bunlarda, genellikle bir yöre halkı üzerinde derin etki yaratan olaylar ve bunların uyandırdığı ortak duygular dile getirilir. Bir kısım destanlar ise mizahidir. Bunlarda 11’li hecenin yanı sıra, 7’li ve 8’li hecede kullanılmaktadır. Destanı koşmadan ayıran bir başka özellik ise, bunların uzun olmasıdır.

SEMAİ

Uyaklanışı koşmaya benzer. 8’li hece ölçüsünün 4-4 durağıyla ve özel bir ezgi eşliğinde söylenir. Konuları, koşmada olduğu gibi aşk, doğadır.

VARSAĞI

Uyak düzeni ve ölçüsü semai gibidir; ancak ezgisinin niteliği ve konusu ondan farklıdır. Varsağıda yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu nedenle de “Bre! Hey! Behey!” gibi ünlemlerle başlar.

TÜRKÜ

Hece ölçüsünün türlü kalıplarıyla söylenen ezgili, anonim şiirlerdir. Bazen de kime ait olduğu bilinen şiirler, türkü formlarıyla söylenir. Türkülerde genellikle iki bölüm bulunur. Birincisi, şiirin iskeletini oluşturan “asıl bölüm” ; ikincisi “kavuştak”tır. Kavuştaklar, asıl bölümlerin arasına gelerek onları birbirine bağlar.

İLAHİ VE NEFES

Din ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere “ilahi” denir. Koşma gibi uyaklanan ilahilerde 4-4 duraklı 8’li ölçü kullanılır.
Bunlar herhangi bir tarikatın görüşlerini yansıtmaz; konuyu genel olarak ele alır.
İlahilerin Bektaşi tekkelerinde söylenenlerine “nefes”, Alevi anlayışına bağlı olanlarına ise “deme” adı verilir.
İlahi, nefes ve demeler, bestelenerek söylenir.

BAŞLICA NAZIM TÜRLERİ

Halk şiirleri, konularına göre türlere ayrılır. Bu nazım türleri şöyle sıralanabilir:

GÜZELLEME

Sevgi üstüne söylenen şiirlerdir. Bazen de bunlarda doğa güzellikleri karşısında duyulan hayranlık duygusu dile getirilir.

KOÇAKLAMA

Konusu yiğitlik, kahramanlık, kavga ve savaş olan şiirlerdir.

TAŞLAMA

Bir kişiyi ya da toplumdaki bir aksaklığı yermek amacıyla söylenen şiirlere bu ad verilir.

AĞIT

Sözlü Türk Edebiyatı’ndaki saguların Halk Edebiyatı’nda aldığı biçimdir. Ölen kişilerin ardından söylenir, ölümden doğan acıyı dile getirir. Genellikle kadınlar tarafından yakılan ağıtlar, anonim özellik taşır. Bununla birlikte, az da olsa, şairi bilinen ağıtlara rastlanmaktadır.

MUAMMA

Kapalı bir biçimde anlatılan bir olayın ya da bilginin okuyucu tarafından anlaşılmasını, bunlarla ilgili soruların cevaplandırılmasını isteyen bir tür manzum bilmecedir.

NASİHAT

Bir şey öğretmek, bir düşüncenin yayılmasına çalışmak gibi amaçlarla söylenen didaktik şiirlerdir.

NOT

“Destan, ilahi, nefes ve deme”, hem birer nazım biçimi, hem de tür olarak değerlendirilir.

HALK ŞAİRLERİNİN GRUPLANDIRILMASI

Halk şairleri, halk şiirinin yerleşmiş kurallarına bağlı kalmakla birlikte, türlü kültürel nedenlerle dil, anlatım, ölçü kullanımı bakımından farklı yönelişler içine girebilmektedirler. Ayrıca yaşadıkları çevre de onların sanat anlayışlarını farklılaştıran bir etmen olarak karşımızı çıkmaktadır. Halk şairlerini, işte bu gibi noktaları dikkate alarak şöyle ayırıyoruz:

1. GÖÇEBE(GEZGİN) ŞAİRLER

Bir yere bağlı kalmadan gezerler. Genellikle eğitim görmedikleri için, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmezler. Dilleri sadedir. Hece ölçüsüne bağlıdırlar. Geleneksel şiir anlayışını sürdürürler.

2. YENİÇERİ ŞAİRLER

Osmanlılar zamanında askerlik, hayat boyu süren bir meslekti. Orduda görev arasında şairler yetişmiştir. Bunlar, katıldıkları savaşlarla ilgili yiğitlik şiirleriyle dikkati çekerler. Dil, anlatım, ölçü bakımından, göçebe şairler gibi geleneksel şiir anlayışına bağlıdırlar.

3. KÖYLÜ ŞAİRLER

Hayatları köylerde, kasabalarda geçer. Büyük kentlerle ilgileri olmadığı için, kent kültüründen, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmeden, halk şiiri geleneklerine bağlı kalmışlardır.

4. KENTLİ ŞAİRLER

Genellikle Divan Edebiyatı’nın etkisinde kalırlar. Hem Halk, hem de Divan Edebiyatı tarzında şiirler söylerler. Dillerinde Arapça ve Farsça sözcüklerin oranı yüksektir. Hece ölçüsüyle birlikte aruza da yer verirler.

5. TASAVVUF (TEKKE ) ŞAİRLERİ

Tekkelerde yetiştikleri, din ve tasavvuf konusunda eğitim gördükleri için, dilleri, göçebe, yeniçeri ve köylü şairlere göre bazen daha ağırdır. Zaman zaman Divan Edebiyatı’nın dil, anlatım, biçim, ölçü özelliklerini taşıyan şiirler söylerler. Örneğin Yunus Emre bile, aruz ölçüsü ve mesnevi düzeniyle Risaletü’n-Nushiyye adlı bir eser vermiştir.

HALK ÖYKÜLERİ

Halk öyküleri, destanların zamanla biçim ve öz değişimine uğramaları sonunda ortaya çıkmış sözlü eserlerdir. Anonimdir. Başlıca türleri şunlardır:

1. DESTAN ÖYKÜLER

Destanlardaki olağanüstülük gibi bazı özellikleri koruyan halk öyküleridir XIII.-XIV. yüzyılda Doğu Anadolu’da ortaya çıkan Dede Korkut Öyküleri ile Köroğlu Öyküsü, bu türün tanınmış örnekleridir.

2. AŞK ÖYKÜLERİ

İki sevgilinin aşkını, bunların kavuşmasını önleyen engellerle mücadelesini anlatan öyküler olup en tanınmışları Kerem ile Aslı, Emrah ile Selvi, Asuman ile Zeycan, Âşık Garip’tir.

3. DİNİ ÖYKÜLER

İslamiyet’in yayılmasına katkıları olan kişilerin hayatlarını ve mücadelelerini temel alan öykülerdir. Hz. Ali’nin savaşlarını anlatan Kan Kalesi Cengi, Hayber Kalesi Cengi; Anadolu’da İslamiyet’in yayılması için mücadele eden komutanların savaşlarını anlatan Battal Gazi Öyküsü, Danişment Gazi Öyküsü gibi sözlü, anonim eserler, bu türün örnekleri arasında yer alır.


BAŞLICA HALK ŞAİRLERİ


YUNUS EMRE

XIII. Yüzyıl halk şairidir. Hayatı hakkında kesin ve yeterli bilgi yoktur. Tasavvuf felsefesi, XII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlamış; Mevlana, Sultan Velet, Ahmet Fakih gibi şairlerle edebiyata girmiştir. Varlık- yokluk, İnsan-tanrı-ölüm ilişkilerini güçlü bir kültür donanımı ve büyük şiir yeteneğiyle irdeleyerek halka ulaştırabilmiştir.
İlahi türü şiirlerinde Halk Edebiyatı’nın geleneklerine bağlı kalmıştır. Bunlarda dil sade, anlatım yalın, ölçü hecedir. Risaletü’n-Nushiyye adlı dini didaktik eserinde ise, bu gelenekten ayrılarak aruz ölçüsünü, mesnevi nazım biçimini kullanmıştır.

HACI BAYRAM VELİ

XIV. yüzyıl ikinci yarısıyla XV. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir tasavvuf şairidir. Bayramiyye tarikatını kurmuştur. Yunus Emre etkisinde sade bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği şiirlerinden yalnızca birkaç tanesi bilinmektedir.

KÖROĞLU

XVI. yüzyılda yaşadığı sanılan bir halk şairidir. III. Murat zamanındaki Osmanlı-İran savaşlarına katılan şair, Şirvan ve Tebriz’in alınışı üzerine destan söylemiştir. Öteki şiirlerinde yiğitlik, kahramanlık konularını işlemiş olduğundan, halk öyküsündeki Köroğlu ile karıştırılabilmektedir.

PİR SULTAN ABDAL

XVI. yüzyıl tekke-tasavvuf şairlerindendir. Sivas’ta yaşamıştır. Kanunu zamanında Doğu Anadolu’da patlak veren bir isyana katılmış, yaşadığı olayların izlenimlerini şiirlerinde anlatmış, Hızır Paşa tarafından Sivas’ta idam ettirilmiştir. Sanatının belirleyici özellikleri, güçlü ir inanç, sade bir halk dili, coşkun bir lirizm olarak özetlenebilir.

KARACAOĞLAN

Hayatı hakkında kesin bilgilere sahip olmadığımız Karacaoğlan’ın XVI ya da XVII. Yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır. Şair Toroslar’da, Türkmen boyları arasında yetişmiş; göçebe bir şair olarak Anadolu içinde ve dışında gezmiştir. Geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü anlayışından ayrılmadan aşk, doğa, ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir; özellikle koşma ve semai biçimlerinde büyük başarı kazanmıştır.

DADALOĞLU

XIX. Yüzyılda, Çukurova yöresinde yetişen halk şairlerindendir. Türkmen boylarının yerleşik hayata geçirilmesi için 1865’te yöreye yollanan Fırka-i İslâhiye adlı Osmanlı ordusuyla Türkmenler arasındaki çatışmalara katılmış, bu olayları yiğitçe bir eda ile koçaklamalarına yansıtmıştır. Ayrıca aşk ve doğadan söz eden şiirleri de başarılıdır. Şiirlerini temiz bir halk diliyle ve hece ölçüsü ile yazmıştır.

ÂŞIK VEYSEL

XX. Yüzyıl halk şairidir. Şarkışla’da doğup büyümüş, Cumhuriyetin onuncu yılında Ankara’ya gelerek şiirlerini okumuş, bundan sonra ünü yayılmaya başlamıştır. Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığıyla gözünü kaybeden şair; genellikle gezgin bir hayat sürmüş; kent kent dolaşarak aşktan, doğadan, kardeşlikten, birlikten, barış içinde yaşamaktan ve insanı insan yapan erdemlerden bahseden şiirlerini saz eşliğinde söylemiş; bu içeriğin halka yakın düşmesi, ona kitlesel bir sevginin doğmasına yol açmıştır. Tasavvuf felsefesinin kazandırdığı hoşgörü anlayışı, şiirinin temellerinden biridir. Şiirlerini Deyişler, Sazımdan Sesler adlı iki kitapta toplamıştır. Son olarak tüm şiirlerini, Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından Dostlar Beni Hatırlasın adıyla yayımlanmıştır.

BATI ETKİSİNDE GELİŞEN
TÜRK EDEBİYATI

1850 yıllarından günümüze kadar sürer. Amacı, metot bakımından Batılı, öz ve ruh bakımından milli bir edebiyat yaratmaktır. Türk toplumundaki esaslı değişmeleri, fikir ve yenilik hareketlerini yansıtır.

Üç döneme ayrılır:

1.Tanzimat Edebiyatı:


1860’ta tercüman-ı ahval gazetesinin yayımlanmasıyla başlar, 1896’ya kadar sürer. Sarsıntılar geçiren Osmanlı İmp.u durumunu kurtarmak için, ordudan başlayarak ıslahat ve devrim hareketlerine girişiyordu . 3. Selim, 2. Mahmut, Abdülmecit dönemleri böyle geçmiştir.
Bu ortamda Batıcı ve yenilikçi olan şair ve yazarlar, sanatlarını toplum için kullandılar. Fransız kültürüyle yetişmiş, romantik ve ülkücüydüler. Divan şiirini yıkmaya çalıştılar. Çok yönlüydüler: Şair, romancı, tiyatro yazarı... vb. Sanattan çok, fikir ve ülkü peşindedirler; zulme, haksızlığa karşı savaş açarlar. Vatan, millet, hürriyet, adalet, meşrutiyet kavramlarını heyecanla savunurlar. Daha geniş kitlelere seslenebilmek için, dilde sadelik yanlısıdırlar. Hemen hepsi politikacı ve mücadele adamıdırlar. Tanzimat ikinci döneminde realizmin etkisi görülür. Şiirde konu birliğini sağladılar. Aruzla yazdılar. Düzyazı dilini şiire uyguladılar. Roman, hikaye, makale gibi türler, edebiyatımıza bu dönemde girdi. İlk Tanzimatçılar, Divan şiirinin nazım biçimlerini kullandılar.

1.Dönemin Önemli Temsilcileri:

Şinasi: Gazeteci, şair ve yazardır. Tercüman-Ahval(1860), Tasvir-i Efkâr (1862) gazetelerini çıkardı. Fikir adamıdır. Eserleri: Şair Evlenmesi(ilk tiyatro),Şiir çevirileri, Türk Atasözleri, Seçme Şiirler...

Namık Kemal: Gür sesli vatan şairi, dava ve sanat adamıdır. Zulme ve keyfi idareye başkaldırdı. Şiirlerinde vatan, millet, hürriyet... ülkülerini aşılamıştır.
Eserleri: Şiirler, Tiyatroları: Vatan Yahut Silistre, Gülnihal, Akif Bey, Kara Bela, Zavallı Çoçuk, Romanları: İntibah, Cezmi, Biyografileri: Dev-i İstila, Kanişe, Eleştiri: Tahrib-i Harabat, Takip.

Ziya Paşa: Tanzimatçılar içinde eskiye en fazla bağlı kalanlardandır. Şiirlerinde öğütler, felsefi temalar görülür.
Eserleri: Divan, Terkib-i Bend, Zafername(hiciv), Harabat(şiir antolojisi), Veraset Mektupları(Makale).

Ahmet Mithat Efendi: İlgi çekici, eğlendirici roman ve hikâyeler yazdı. Eserleri 200’ün üzerindedir, halkı aydınlatmıştır. Dili sadedir.
Eserleri: Letaif-i Rivayet(28 hikâye) , Romanları: Hasan Mellah, Felatun Beyle Rakım Efendi, Henüz 17 Yaşında, Yeniçeriler, Karnaval...

Ahmet Vefik Paşa: Milliyetçilik ve Türkçülük akımlarının ilk büyük temsilicisidir. Moliere komedilerinden yaptığı 16 çeviri ve uyarlamayla, Türk tiyatrosuna önemli hizmetler etti.
Eserleri: Lehçe-i Osmanî, Şecere-i Türk, Moliere’den Zor Nikâh, Meraki, Azarya, Zoraki Takip...

2.Dönemin Önemli Temsilcileri:

Recaizade Mahmut Ekrem: Edebiyat kuramcısı ve şiir eleştirmenidir. Romancı ve şairdir.
Eserleri: Araba Sevdası(ilk gerçekçi roman), Çok Bilen Çok Yanılır(tiyatro) Zemzeme I-II-III(şiir)...

Samipaşazade Sezai: Roman ve hikâyecidir. Gündelik, gerçekçi hayatı vermiştir.
Eserleri: Sergüzeşt, Küçük Şeyler(ilk edebi romandır).

Şemsettin Sami: Türk edebiyatında ilk romanı yazdı. Taaşşuk-i Tal’at ve Fitnat. Sözlük ve ansiklopedi çalışmaları yaptı. Orhun yazıtlarını Türkçe’ye çevirdi.
Eserleri: Kemusül Alam, Kamus-i Türkî, çeviri: Sefiller.

2- Servet-i Fünun Edebiyatı:

Servet-i Fünun edebiyat dergisinin çıkışı (1896) ve kapanışı (1901) arasında sürdü. II. Abdülhamit’in hiçbir özgürlük tanımayan yönetimi nedeniyle, sosyal konulara eğilememişlerdir; “Sanat için Sanat” ilkesine bağlı kalmışlardır. Süslü, seçkin insanların zevklerini okşayan bir üslupları vardır.
Bilhassa Fransız edebiyatında, çağdışı olan Sembolizm, Parnasizm’le ilgilenmişlerdir. Osmanlı İmp.’nun çöküntüsü, halkın cahilliği, ümitsizlik, baskı, sansür ve sürgünler yüzünden; içe dönük yılgın ve hasta bir edebiyat olmuştur.
Bu dönemde kuralsız nazım biçimleri benimsenmiştir. Ayrıca Batı’dan sone ve terzarime gibi nazım biçimleri getirilmiştir. Ölçü aruzdur.
Bu edebiyatta roman ve hikâye, şiirden daha güçlüdür. Olayların çevresi İstanbul’dur. Fransız realist ve natüralistleri örnek tutulmuştur.
Konu bütünlüğüne önem verilmiştir. Bazen bir cümle üç-beş dizeye yayılarak, nazım nesre yakınlaştırılmıştır. Temalar, hayal-hakikat çarpışmasıdır; maddilik-manevilik çekişmesi, yalnızlık, tabiata ve sessizliğe sığınmak, “hüzün ve acıdır”.

Önemli Temsilcileri

Tevfik Fikret: Bireyci duyguları, tabiatı, yaşanmış hayat sahnelerini işleyen romantik-lirik şiirler yazdı.1901’den sonra sosyal şiirler yazarak didaktik-lirik oldu. Nazmı nesre yaklaştırdı.
Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri Şermin.

Cenap Şehabettin: Yeniliklerde öncüdür. Parnasizmden biçim güzelliği Sembolizmden kapalı şiir zevkini aldı.
Eserleri: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh.

Halit Ziya Uşaklıgil: Türk edebiyatının ilk büyük romancısıdır. Romanlarının konusu çoğunlukla aydın, zengin çevreden seçilmiştir. Hikâyelerinde halk tabakalarına inmiştir.
Eserleri: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Hikâye: İhtiyar Dost, Kadın Peçesi...

3- 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı:

20.y.y. Türk edebiyatını hazırlayan etmenler: Bazı devletlerin Osmanlı Devletini yıkmaya çalışmaları, İkinci Meşrutiyet, 31 Mart Olayı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskıcı yönetimi, Balkanlarda, Yemen ve Arnavutluk’ta çıkan isyanlar, yeni devletimizin kurulmasıdır.

Başlıca Bölümleri:

a) Fecr-i Ati Edebiyatı :


(1909) Servet-i Fünun’dan sonra Batı’yla dil, edebiyat, bilim alanlarında sıkı bağlar kuracaklarını ileri sürdüler; fakat pek bir şey yapamadılar. En büyük temsilcisi, Fransız sembolizmini benimseyen Ahmet Haşim’dir.

Ahmet Haşim: Bireyci öz şiirin ustalarındandır. Ona göre şiirin dili, anlaşılmak için değil, duyulmak içindir. Kapalı şiirler yazdı.
Eserleri: Şiir: Göl Saatleri, Piyale, Düzyazı: Bize göre, Frankfurt Seyahatnamesi, Gurabahane-i Laklakan.

b) Milli Edebiyat Akımı:

(1910–1923):Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in Genç Kalemler dergisindeki bildirileri, akımın başlangıcıdır.
Milli konulara, toplum ve yurt sorunlarına eğilmişlerdir. Sade ve süssüz Türkçeyle yazdılar. Konuşulan Türkçe’yi yazı dili haline soktular. Hikâye ve romanlarda olaylar, İstanbul dışına çıkartıldı. Şiirde hece ölçüsü ve koşma biçimi kullanıldı.

Önemli Temsilcileri:

Mehmet Emin Yurdakul: Yurdumuzun acı gerçeklerini şiirimize ilk defa yansıtmıştır. Türkiye milliyetçiliğini savunur.
Eserleri: Türkçe Şiirler, Türk Sazı...

Ziya Gökalp: Türk halkının folklor ve tarihini yazdı, araştırdı. Sade bir dille toplumsal amaçlı şiirler yazdı.
Eserleri: Düzyazı: Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, Türkçülüğün Esasları, Şiir: Kızılelma, Altın Işık.

Ömer Seyfettin: Bizde Maupassant tarzı hikâyenin klasik değeri sayılır. Konuları çoçukluğundan, Türk savaş tarihinden, Anadolu efsanelerinden... almıştır. Tasvir ve tahlile değil, olaya önem verir. Türkçülüğü savundu. Sade yazmıştır.
Eserleri: Bomba, Beyaz Lale, Yalnız Efe...

Diğer Şair ve Yazarlar:

Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Halide Edip Adıvar, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay.

Beş Hececiler:

Milli Edebiyat döneminde beş şair, hece ölçüsünü kuvvetle benimsediler. Şiirimize katıksız Türkçe’nin yerleşmesinde önemli rol oynadılar. Bunlar: Faruk N. Çamlıbel, Yusuf Z.Ortaç O.S. Orhan, E.B. Koryürek, H.F. Ozansoy.’dur.

c) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923–1940) :

Bu dönemde tam anlamıyla yerli ve sade bir dil kullanıldı. Konuşma ve yazı dilini birleştirdiler. Hece ölçüsünün sesini gizleyerek, iç ahenge yöneldiler.


Önemli Temsilcileri:

Ahmet Kutsi Tecer: Anadolu halk motiflerini işlediği duygulu ve memleketçi şiirleriyle tanındı.
Eserleri: Şiirler, Köşebaşı(tiyatro)

Ahmet Hamdi Tanpınar: sembolizm havası içinde soyut şiirin ve psikolojik roman, hikâye türlerinin ustasıdır.
Eserleri: Şiirler, Hikâye: Abdullah Efendinin Rüyaları, Roman: Huzur, Deneme: Beş Şehir.

Ahmet Muhip Dranas: Baudolaire (Bodler) sembolizmini Türk halk şiiriyle kaynaştırdı.
Eserleri: Şiirler, Tiyatro: Gölgeler...

Cahit Sıtkı Tarancı: Yaşamanın ve aşkın güzelliğini, ölümün üstünlüğünü vurguladı. Bol ve güzel halk deyimleri kullandı.
Eserleri: Şiir: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası.

Yedi Meşaleciler:

1928’de Yedi Meşale adlı bir kitapta yedi sanatçı birleşti. Beş Hececilerin yaptıklarını geliştirerek, modern Türk şiirinin doğmasına ortam hazırladılar. Hissedilir bir değişiklik yapamadılar. Bunlar: S. E. Siyavuşgil, V. M. Kocatürk, Y. N. Nayır, C. K. Solok, Kenan Hulusi, Muammer Lütfi, Z. O. Saba’dır.

Ziya Osman Saba: Yedi Meşalecilerin şiire en sadık olanıdır. Çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, kadere boyun eğiş... temalarını işledi.
Eserleri: Şiir: Sebil ve Güvercinler. Hikâye: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi...

Cumhuriyet Döneminin Diğer Şairleri: Kemalettin Kamu, Ö. B. Uşaklı, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek.

Cumhuriyet Dönemi Yazarları:

Memduh Şevket Esendal: Tuhaf inançları, cahilliğin ve insan huylarının yarattığı sonuçları işler. Konuşur gibi sade ve içten yazdı. Yorumu okuyucuya bırakır.
Hikâyeleri: Otlakçı, Bizim Nesibe... Roman: Ayaşlı ve Kiracıları.

Abdülhak Şinasi Hisar: İzlenimci roman yazdı. Tahlil ve düşünceye yer verdi. Üslubu süslüdür.
Eserleri: Fahim Bey ve Biz... Anı: Boğaziçi Mehtapları...

Peyami Sefa: Türk edebiyatında psikolojik roma türünün ustasıdır.
Eserleri: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noralya’nın Koltuğu...

Sait Faik Abasıyanık: Konuşur gibi canlı bir İstanbul Türkçe’siyle yazdı. Hikâyecidir, roman ve şiirleri de vardır. Orta ve alt tabaka insanlarının hayatlarını işledi. Bir anlık izlenimler, parça buçuk olaylar, Çehov tarzında kaleme alınmıştır.
Eserleri: Hikaye: Semaver, Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam... Roman: Kayıp Aranıyor, Birtakım İnsanlar... Şiir: Şimdi Sevişmek Vakti.

d) 1940’tan Sonraki Yeni Türk Edebiyatı:

Bu dönemi yaratan etmenler: Köyden kente göç, tarımda makinalaşmanın yarattığı sorunlar, toprak kavgaları, işçi-patron çekişmeleri ... v.b.
Bu dönem şiirlerinde ölçü, kafiye yok sayıldı; serbest şiir egemen oldu. Roman da hikâyede toplumcu gerçekçilik görüldü.

Bu Dönemde Başlıca Edebi Hareketler:

1) Garipçiler(1. Yeni ):

Onlara göre şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıydı. Alaycı ve nükteciydiler. Aydınları bırakıp halka yöneldiler. Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır. Serbest şiir egemen olmuştur.
Dil, sürekli bir özleşme ve arınma çabasındadır. Roman ve hikâyede serim, düğüm, sonuç bölümleri umursanmamıştır. Şairaneliğe kaçmadan, mecazsız yazdılar. Soyut temalar yerine ekmek derdi, günlük şeyler işlendi. “ Konunun bayağısı yoktur, ancak işleyişte bayağılık vardır.” diye düşünürler.
En çok görülen temalar: yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşk.

Bu akımın Öncüleri:

Orhan Veli Kanık: Hareketin en güçlüsüdür. Bir ideolojiye bağlı değildir. Şiirlerinde İstanbul sevgisi ağır basar, son şiirlerinde toplum hicvi görülür.
Eserleri: Şiir: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı, Çeviri ve Uyarlama: La Fonten Masalları, Nasrettin Hoca Hikâyeleri.

Oktay Rıfat Horozcu: Her kitabında Garipçi, toplumcu, bireyci, gerçeküstücü oldu.
Eserleri: Şiir: Teknenin Ölümü... Tiyatro: Mikadonun Çöpleri... Roman: Gizli Emir...

Melih Cevdet Anday: Garip akımının temsilcilerindendir. Şiirlerinde toplumsal gerçekçiliği inceler.
Eserleri: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Deneme, Çeviri: İngiliz Edebiyatından Denemeler, Tiyatro: Komedya, İçerdekiler, Gizli Emir

2) İkinci Yeni Hareketi:

Orhan Veli’nin açtığı çığır, taklitçilerin elinde tükenmeye yüz tutmuş, yıpranmıştı. Tepki olarak gerçeküstücü, simgeci yol tutturuldu. Karamsar, toplumdan uzak bireyciydiler. Önemli temsilcileri: Turgut Uyar, Cemal Süreyya, Edip Cansever...

3)1940’tan Sonra Yeni Tür Edebiyatında Bağımsız Şairler:

Bedri Rahmi Eyüboğlu: Şiirlerinde halk türkü ve deyişleri fazla yer tutar.
Eserleri: Şiir: Karadut...

Fazıl Hüsnü Dağlarca: Kolay anlaşılmayan, anlamsızca yakın şiirler yazmıştır. İnsanın iç ve dış dünyasının çatışmalarını işler.
Eserleri: Şiir:Çocuk ve Allah , Toprak Ana ...Destanlar: Üç Şehitler Destanı, Yedi Memetler...

Behçet Necatigil: Şiirleri ev, aile, yakın çevre üçgeninde geçer ;içe dönük ve karamsardır.
Eserleri: Şiir: Eski Toprak, , Yaz dönemi...

Cahit Külebi: Yurt şiirlerinde, tabiatın yoksunluğuyla, insanın bahtsızlığını iç içe işledi. Eski halk deyişlerini kullandı.
Eserleri: Yeşeren Otlar, Yangın ...

Necati Cumalı: Kişisel temaları, gündelik hayat ve dünya durumlarını işledi. Mecazsız, duru bir anlatımı vardır.
Eserleri: Şiir: Yağmurlu Deniz... Hikâye: Değişik Gözle, Makedonya 1900...Roman: Susuz Yaz, Nalınlar...

4) 1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Roman ve Hikâyede Sosyal (toplumsal)Gerçekçiler:

Bu akım; bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak, topluma faydalı olmak istiyordu. İlk ürünleri, Anadolu köy romancılığıdır. Konuları: işçi-ırgat hayatı, sınıf çatışmaları, grev-lokavt gibi durumlar, toprak-su kavgaları...

Önemli Temsilcileri:

Kemal Tahir: Konularını cezaevi yaşantılarından, Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya menkıbelerinden aldı. Gerçek bir Anadolu romanı oluşturdu.
Eserleri: Roman: Yorgun Savaşçı, Devlet Ana ...

Orhan Kemal: Hayatına girmiş yüzlerce kişinin kader ve direnişlerini yazdı. Sürükleyicilik, tabiilik, gerçeklik eserlerinin özelliğidir.
Eserleri: Roman: Murtaza, Hanımın Çiftliği... Tiyatro:72.Koğuş...

Yaşar Kemal: Genellikle Çukurova insanının hayat savaşlarını şiirli bir dille yazdı. Tezli romanı savunur. Folklor unsurları ve güçlü doğa tasvirleri görülür.
Eserleri: Roman:İnce Memet, Yer Demir Gök Bakır, Teneke...

Fakir Baykurt: İçinde doğup yetiştiği köylülerin hayatını yazmıştır.
Eserleri: Roman: Yılanların Öcü, Tırpan, Kara Ahmet Destanı...Hikaye: Can Parası.

5) Bağımsız Yazarlar:

Halikarnas Balıkçısı(Cevdet Şakir Kabaağaçlı): Konularını daima Ege ve Akdeniz kıyılarından çıkardı. Balıkçıları, sünger avcılarını... işledi.
Eserleri: Hikâye: Merhaba Akdeniz... Roman: Deniz Gurbetçileri…

Haldun Taner: Gücünü gözlem, mizah ve yergiden alan hikâyeleriyle tanındı. Epik tiyatro türünde eserler verdi.
Eserleri: Hikaye: Şişhane’ye Yağmur yağıyordu, On İkiye Bir Var...Tiyatro:Keşanlı Ali Destanı, Sersem Kocanın Kurnaz Kocası...

Tarık Buğra: Tek adamın dengesiz, bazen alaycı, bazen acılı tedirginliğini ele alır.
Eserleri: Roman: Küçük Ağa, İbişin Rüyası...

6)Diğer Bağımsız Yazarlar:

Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Selim İleri, Cengiz Dağcı, Füruzan, Orhan Pamuk.

Tiyatro:

Vedat Nedim Tör (Kör), Turgut Özakman (Duvarların Ötesi, Sarı Pınar), Güngör Dilmen (Midas’ın Kulakları ) , Sermet Çağan (Ayak Bacak Fabrikası) , Cevat Fehmi Başkut (Paydos, Buzlar Çözülmeden, Harputta Bir Amerikalı)

Deneme ve Eleştiri:

Nurullah Ataç: Deneme, eleştiri yazdı. Çeviriler yaptı. Türkçe’nin özleşmesi için yılmadan savaştı. Yeni bir dil ve anlatım biçimi yarattı.
Eserleri: Günlerin Getirdiği, Okuruma Mektuplar...

Suut Kemal Yetkin: Edebiyatın çeşitli konularında özlü ve açık bir anlatımla yazdı.
Eserleri: Denemeler, Edebiyat Konuşmaları...

Kaynakça (06.12.2008):
1: 19.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yapı-Kredi Yayınları-2008, İstanbul
2: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihad Sami Banarlı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları-1971, İstanbul
3: Türk Edebiyatı Tarihi, M.Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları-2003, Ankara
4: Türk Edebiyatı Tarihi (cilt 1-2), Atilla Özkırımlı, İnkılap Kitabevi
...