KORKUNÇ YAZGIMIZ: KÜRESEL ISINMA...

Sizce etkileyici Türkçe derslerinin en belirgin özelliği nedir?

24 Nisan 2009 Cuma


DOSTLAR IRMAK GİBİDİR...

Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüsü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır; derin bır okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır; çesit çesit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...

İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan...

CAN YÜCEL (1926-1999)
.

14 Nisan 2009 Salı

7.SINIF SBS'YE HAZIRLIK SORULARI Anlatım Biçimleri ve Düşünceyi Geliştirme Yolları

Aşağıdaki parçalarda hangi anlatım biçimlerinden yararlanılmıştır?

1. Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz bir Türkçe’yle yazmış, öykücülükte Çehov tarzını benimsemiştir. Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde kendilerini, çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri bulur gibi olurlar. Esendal, günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir. Öykülerindeki olaylar son derece basittir.

2. Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde. İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür hep. Edebiyat sözcüğü; süslü püslü, özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden. Bunu da, edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz. Oysa edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir. Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenimişidir bir bakıma.

3. Kimi şair ve yazarlar, yazdıklarını anlayabilmek için okurların çaba harcamasını, zorlanmasını isterler. Bence bu, kendini beğenmişliktir. Yazdıklarımı anlayabilmek için okur zorlanacağına, onları anlatabilmek için ben zorlanmalıyım. Bence okur bir kitabı, bir yazıyı okurken, salt anlamak için de­ğil, okuyup anladıktan sonra birtakım sonuçlar çı­karabilmek için çaba harcamalıdır.

4. Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan. Olanları düşündü bir süre. Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi. Sonra oturdu bir köşeye isteksiz. Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı, kalınca bir sigara sardı. Öyle dalmıştı ki masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti.

5. O sabah koşup dolabı açtığım zaman, dondum kaldım. Oyuncak bebeğim yerinde yoktu. Bebeği, annemle üstüne oturttuğumuz raf, katı bir yürekti sanki. Hemen anneme koştum; yeri süpürüyordu. Karşısında hiçbir şey söylemeden duruyordum. Durmuş, hep anneme bakıyordum. Annem ise durmadan yeri süpürüyordu. Bin yıl süpürdü, yüz bin yıl süpürdü o yeri; başını bir türlü kaldırmıyor­du. Sandım ki bundan böyle annem hep o daracık sofayı süpürüp duracak.

6. Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir mahallelere giriliyor ve sefalet, bütün dehşeti ve çirkinliğiyle başlıyordu. Ortalarından akan çirkin sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler, eğri büğrü sokaklar… Tezekten, çamurdan yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz kulübeler…

7. Akdeniz Bölgesinin çatısı, Toros dağları tarafın­dan oluşturulmaktadır. Dağlar bazı yerlerde deni­ze çok sokulur, kayalık ve az girintili çıkıntılı bir kı­yı üzerine dikine inerler. Bazı yerlerde ise kıyı çiz­gisi ile dağ sıraları arasına Adana Ovası gibi geniş düzlükler girer.

8. Beypazarı'nda yaşamak, zaman okyanusunun üstünde uçan sihirli bir halıda yaşamak gibidir; aşağıya baksanız da bakmasanız da başınız döner... Ben bu hisse bayılıyorum. Yaşadığım sokağın Beypazarı'ndaki en eski sokaklardan biri olması da bu hissi kat be kat derinleştiriyor. Taş döşeli kaldırımlar, beyaza boyanmış eski ahşap evler ve benim evim... Sokağın sonunda, sarp kaya yamaçlarının başında. Hıdırlık denilen bu eski muhitte zaman sizin bildiğiniz zaman değildir ve insan ilişkileri elli yıl önceki gibidir. Her şeyin bu kadar eski ve değerli olduğu bir sokakta, böyle bir şehirde yaşamak kesinlikle sıradışı bir şey. Yalnızca benim için değil, o şehri paylaşan herkes için...

Aşağıdaki parçalarda düşünceyi geliştirme yollarından hangilerine başvurulmuştur?

A. Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır.

B. İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir.

C. Genç Kalemler hareketi, edebiyatımıza özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir. Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış;halk,aydınların yazdıklarını anlar duruma gelmiştir.1911’li yıllarda yazan Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz yazdıklarını.Sözcükler, tamlamalar…hep anlayacağınız biçimdedir.

Ç. Ben her okuduğum romanda asıl kendime yaklaş­tığıma inanıyorum. Her biri çok yanlı gerçeğimizi belli bir yandan açar bana. Neden söz ederse et­sin, beni, başkalarını, yaşamayı tanıtır. Balzac "Eugenie Grandef'i yazmasaydı, gecem gündü­züm bencillerle geçtiği hâlde nerden bilecektim bencilliği? "Kızıl ile Kara" olmasaydı benim de öz geçmişimden haberim olmayacaktı.

D. İnsanlığın adım adım ilerlemesini sağlayan şey, kuşkusuz, kişisel kazançların ürün ve buluşların kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Hayvanlar dün­yasında buna benzer bir olay yoktur; eğitim gör­müş bir köpek, başka bir köpeği eğitemez.

E. Edebiyatın konusu insandır, doğadır; edebiyat bü­tün olanaklarıyla insanı tanıtmaya yönelmiştir. Eleştirinin konusu ise eserdir; amacı eseri tanıt­mak ve değerlendirmektir. Edebiyatta dolaysız bir yaratma söz konusudur. Eleştirmen ise dolaylı ya­ratan kişidir. Yargılanan bir eser olmadıkça eleşti­ri de olmaz.

F. Andre Maurais'ya göre hikâye, romandan çok tiyatroya yakın bir türdür. Tiyatro gibi onun da sağlam bir çatıya, örgüye, becerikli bir sona, kısacası bir "perde"ye ihtiyacı vardır. Hikâyeden film çıkarmak, romandan film çıkarmaktan daha kolay değildir.

G. Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında. İsteyen herkes, her an mutlu olabilir. Fizolof Sokrates: “Bir kitap, bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu anlatmıyor mu?

H. Adapazarı Şeker Fabrikası 1953’te işletmeye açıldı. Kuruluşta günde 1800 ton olan pancar işleme kapasitesi 1980’de 6000 tona çıkarıldı. Bu büyük bir gelişme.

İ. Dünyanın en güzel, en lezzetli inciri Türkiye'de yetişir. Yıllık üretim 185 bin ton civarındadır. Kalkınabilmemiz için bu üretimi daha da artır­malıyız. Öteden beri dışa sattığımız mallar arasında incir önemli bir yer tutar. Bu da incir­lerimizin dış ülkelerde nasıl arandığını gösterir.

J. Güneş bu sabah, dalından koparılmış taptaze portakalı andırıyor.

K. Bu olaydan sonra kendimi kuş gibi hafif hissediyorum.

L. Benim ruhum hava ile dolu bir şişeye benzer. Bu şişe hiçbir zaman hayat kaynağı olan oksijenden mahrum kalmaz.


CEVAPLAR

Anlatım Biçimi

1. Açıklayıcı Anlatım
2. Tartışmacı Anlatım
3. Tartışmacı Anlatım
4. Öyküleyici Anlatım
5. Öyküleyici Anlatım
6. Betimleyici Anlatım
7. Betimleyici Anlatım
8. Betimleyici Anlatım

Düşünceyi Geliştirme Yolları

A. Tanımlama
B. Tanımlama
C. Örneklendirme
Ç. Örneklendirme
D. Karşılaştırma
E. Karşılaştırma
F. Karşılaştırma
G.Tanık Gösterme
H. Sayısal verilerden Yararlanma
İ. Sayısal Verilerden Yararlanma
J. Benzetme
K. Benzetme
L. Somutlama
.