KORKUNÇ YAZGIMIZ: KÜRESEL ISINMA...

Sizce etkileyici Türkçe derslerinin en belirgin özelliği nedir?

27 Aralık 2008 Cumartesi

* İLKÖĞRETİM 7.SINIF TÜRKÇE DERSİ - SINAVA HAZIRLIK


EYLEM-EK EYLEM - CÜMLE ÖGELERİ - ŞİİR TÜRLERİ - DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI - ÖZNEL VE NESNEL ANLATIM

1. Aşağıdaki cümlelerde düşünceyi geliştirme yollarından hangisine yer verilmiştir?

Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır.

Arı, on binlerce yıldır aynı işi en kusursuz biçimde yapar: Düzgün, geometrik ölçülerle peteğini örer ve topladığı bin bir çiçek tozundan, bir kimya laboratuarının imbiklerinden daha üstün biçimde balı­nı süzer. Oysa insanoğlu uğraştığı on binlerce işi binlerce yıldır giderek geliştirmekte ve hâlâ en ku­sursuza ulaşmaya çalışmaktadır, işte insan budur.

2. Aşağıdaki paragrafta kullanılan anlatım biçimini altına yazınız.

"İnegöl'de yaşamış bir ressamın, İnegöl'ün resmini yaparken yetmiş yedi ayrı yeşil kullandığı rivayet edilir. Kim bilir, doğrudur belki. Ben, bir ödev çalışması için elime kameramı alıp İnegöl'de dolaşmaya başladığımda fark etmiştim bu renk cümbüşünü. Sanayileşen şehir merkezinden elini eteğini çekmiş yetmiş yedi türlü yeşil, güneybatıya gittikçe, uzaktaki Uludağ'ın eteklerine doğru bir bir çıkıyor karşınıza. Koyu yeşil bir sokak, ardından güneş altında solmuş bir yeşil, bir sokak sonraysa sığ sulardaki yosunları andıran sarmaşıklı çıkmaz sokaklar. Bir yer bu kadar yeşil olabilir. Yeşil, bir yere bu kadar yakışabilir. İnsan, yeşilin yetmiş yedi türünü bir şehre ancak böyle sığdırabilir... (S.İ.) "


3. Aşağıdaki şiirin türü nedir? Nedenini yazınız.

Kalktı göç eyledi Avşar elleri,
Ağır ağır giden eller bizimdir.
Arap atlar yakın eder ırağı,
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.

Belimizde kılıcımız Kirmani,
Taşı deler mızrağımın temreni.
Hakkımızda devlet etmiş fermanı,
Ferman padişahın,dağlar bizimdir.

Dadaloğlu'm bir gün kavga kurulur,
Öter tüfek davlumbazlar vurulur.
Nice koç yiğitler yere serilir,
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
Dadaloğlu

4. Aşağıdaki cümlelerde verilen çekimli fiilleri yapı bakımından (ek ve köklerine ayırarak) inceleyiniz.

Bu deneme sınavında birinci olmalıyım.

Gözünden akan bir damla yağmur olsaydım.

O, gittikçe güzelleşiyor.

İş için yüzlerce kişi başvurmuştu.

Seven bu gönül seni asla terk etmeyecek.


5. Aşağıdaki eylemleri kip, kişi ve zaman bakımından inceleyiniz.

Gelecekler
Okumalıydı
Sevse
Bilmişsin

6. Aşağıdaki cümlelerin yanına öznel mi nesnel mi olduklarını yazınız.

Bizim takımın yeni formasındaki renk uyumu mükemmel olmuş.

Bizim takım , maçta rakibin sağ kanadına yüklendi ve buradan toplam on dört atak gerçekleştirdi.


7. Aşağıdaki cümlelerin öğelerini ayırarak gösteriniz.

Gecenin yalnızlığında sadece seni düşünürüm

Ben bu yüzden yalnızlığa hasretim .

Gemi ufukta yavaş yavaş kayboluyordu.

Bu kıyı kasabasına her yaz gelirim.

Bu şehirde tüm sokaklar seni düşünür.

O buğulu gözlerinde parlak yıldızları seyrettim.


8. Aşağıdaki cümlede geçen ek-fiilleri bulup görevini yazınız.

Benim en iyi arkadaşım sendin.

İlk geçen araba sarıydı.

Kitap için bir yayınevi ile anlaşacakmış.

9. Aşağıdaki fiili istenilen biçimde çekimleyiniz.

koş - eylemini şart kipiyle, 1. tekil şahısla, çekimleyiniz.

10. Aşağıdaki koyu yazılı fiillerin yapılarını ve bu fiilerin zamanın yapısını yazınız.

Burada her zaman tanıdık insanlara rastlayabilirsiniz.

Kalbim Ege’de kaldı.

Hep birlikte geziye gitmiştik.

20 Aralık 2008 Cumartesi

* BEŞ KÜÇÜK ÖYKÜ - BEŞ BÜYÜK YAŞAM DERSİ



1.ÖYKÜ:
KERTENKELEDEN YAŞAM DERSİ

Japonya'da yaşanmış gerçek bir olay şöyledir: Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce.

Muhtemelen bu çivi 10 yıl önce, ev yapılırken çakılmıştı. Peki nasıl olmuş da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamayı başarmış ? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamak çok zor olmalı.

Böylece adam çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar. Sonra nereden çıktığını farkedemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle... Adamı sersemletir gördüğü manzara. Bu nasıl bir sevgi? Ayağı çivilenmiş kertenkele, 10 yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmektedir...



2.ÖYKÜ:
GELECEĞİNİ BİLİYORDUM !

Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü görür. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu.
- Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?
"Delirdin mi? der gibi baktı teğmen.
- Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma
Asker ısrar etti. Teğmen:
- Peki... Git o zaman ...
İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti. Sonra onu sipere taşıyan askere döndü:
- Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bak haklı çıktım. Bu zaten ölmüş dedi teğmen.
"Değdi teğmenim" dedi asker.
- Nasıl değdi?" dedi teğmen.
- Bu adam ölmüş görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için. Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı teğmene:

"Geleceğini biliyordum !.." demişti arkadaşı...

"Geleceğini biliyordum !..."
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

3.ÖYKÜ:
İNSANI DÜZELTMEK

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düsündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu.

Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi. Sonra düsündü; oh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içinde kaldı ve bunu nasıl yaptığını sordu.
Çocuk şöyle cevap verdi :
Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı.
VE BEN O İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN
DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ...

4.ÖYKÜ:
SEVGİYİ BİLENLER

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"diye. "Bakın göstereyim" demiş ermiş:

Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da "derviş kaşıkları" denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.

Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."

5.ÖYKÜ:
YAŞAMIN FISILTISINI DİNLE ...

Genç bir yönetici, yeni Jaguar'ı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı.

Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti. Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu:
- Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu ?

Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi.
- Lütfen amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım, çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı.
Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti.
- Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.
Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:
- Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.

Genç yönetici ne diyeceğini bilemez halde boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi. Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiç bir zaman tamir ettirmedi.
Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:

Hiç bir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Tanrı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.
Fısıltıyı dinle veya taşı bekle.


Seçim senin...
.
Öyküler, sanal ortamda yayınlanan
Günlük Memleket Gazetesi'nden alıntılanmıştır.
http://www.memleket.com.tr/news_detail.php?id=24323&uniq_id=1230300217

7 Aralık 2008 Pazar

* FİİL (EYLEM) KONULU ÇALIŞMA KAĞIDI


Sevgili öğrenciler,

fiil (eylem) konusunda birikiminizi sınamanız için geçtiğimiz hafta bir çalışma kağıdı yayınlamıştım.

Doğru yanıtları içeren çözüm kağıdını, 13 Aralık 2008-Cumartesi günü denizceedebiyat'ta yayınlayacağımı belirtmiştim.

İşte yanıtları içeren çözüm kağıdı:


1. Aşağıdaki cümlelerde bulunan fiillerin hangi zaman ve kişide çekimlendiklerini yazınız.

Seni durakta çok bekledi.
(Görülen geçmiş zaman/Üçüncü tekil şahıs)
Önerdiğin kitabı alacağım.
( Gelecek zaman/Birinci tekil şahıs)
Bu konuyu birlikte seçmişler.
(Öğrenilen geçmiş zaman/Üçüncü çoğul şahıs)

2. Aşağıdaki cümlelerde bulunan fiillerin dilek kiplerinden hangileriyle ve hangi şahısta çekimlendiklerini yazınız.

Bunu hiçbir zaman aklından çıkarmamalısın.
(Gereklilik kipi/İkinci tekil şahıs)
Bu günlerimi babam görebilse.
(Şart kipi/Üçüncü tekil şahıs)

3. Koş- fiilini gelecek zaman, olumsuz, 3. çoğul şahsa göre çekimleyiniz.

Koşmayacaklar

4. Aşağıdaki cümlelerde bulunan ek-fiillerin altını çiziniz ve ek-fiillerin hangi zaman ve şahsa ait olduklarını yazınız.

Turnuvada en başarılı bizdik.
(Görülen geçmiş zaman/Birinci çoğul şahıs)
O akşam çok güzelmişsin.
(Öğrenilen geçmiş zaman/İkinci tekil şahıs)
Babam çok heyecanlıdır.
(Geniş zaman/Üçüncü tekil şahıs)

5. Aşağıdaki kelimelerden ek-fiil olanların altını çiziniz. Bu kelimelerin aynı şahıs ve kipte olumsuz çekimlerini yapınız.

üzülüyorum temizlendi çalışkansak.
(çalışkan değilsek)
kapalıymış yıkadık öğrenciyim.
(kapalı değilmiş/ öğrenci değilim)

6. Aşağıdaki cümlelerde bulunan ek-fiillerin (ek eylem) zamanlarını ve şahıslarını yazınız.

Arkadaşımın odası oldukça genişmiş.
(Öğrenilen geçmiş zaman/Üçüncü tekil şahıs)
Yıllar önce çok zengindin.
(Görülen geçmiş zaman/İkinci tekil şahıs)
Söz ettiğiniz bu kitapsa okurum.
(Şart kipi/Üçüncü tekil şahıs)
Yayıncılıkta en başarılı grup sizsiniz.
(Geniş zaman/ İkinci çoğul şahıs)

7. “Çalışkan” kelimesinin ek-fiil, görülen geçmiş zaman, 1. tekil şahıs çekimini yapınız.
Çalışkandım

8. “Fakir değil misin?” kelimesi ek fiilin hangi zaman ve şahsında çekimlenmiştir?
Geniş zaman/İkinci tekil şahıs

9. Aşağıdaki cümlelerde bulunan yardımcı fillerle yapılan birleşik fiillerin ( yardımcı birleşik fiillerin ) yazımında yanlışlık yapılmıştır. Bunları doğru şekilde yazınız.

Senin beni sevdiğini his ettim.
hissettim
Yeni aldığım kitap kayıp oldu.
kayboldu
Arkadaklarımı görünce çok mutluoldum.
mutlu oldum
Onun teklifini red ettim.
reddettim

10. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili kelimelerin fiil mi, ek fiil mi, birleşik fiil mi olduklarını altlarına yazınız.

Söyledikleri uzun yıllar aklımdan çıkmadı.
(Birleşik fiil)
Orası, buralardan çok daha güzelmiş.
(Ek fiil)
Bu problemleri çözmeni emrediyorum.
(Birleşik fiil)
Olaydan onun da haberi yokmuş.
(Ek fiil)
Sınavı kazandığını duyunca çok sevindi.
(Fiil)
Fatih, 1453’te İstanbul’u fethetti.
(Birleşik fiil)


11. “Sor-“ fiilini gelecek zaman, olumlu, 2. tekil şahısta çekimleyiniz.
Soracaksın

12. “Yaz-“ fiilinin gereklilik kipi, olumsuz, 1. tekil şahıs çekimini yapınız.
Yazmamalıyım

13. Aşağıdaki cümlelerde bulunan fiiller hangi kipte ( haber kipi / dilek kipi) çekimlenmiştir? Yazınız.

Buraları hemen temizlesin!
(Dilek kipi)
Trene yetişmek için acele etmelisiniz.
(Dilek kipi)
Fuardan yeni kitaplar alacağız.
(Haber kipi)
Sabahtan akşama kadar bizi bekledi.
(Haber kipi)

14. Aşağıda bulunan fiilleri eklerine ayırarak örnekteki gibi inceleyiniz.

“ kızdık – koşmasak – biliyor musun – okumuş mu “

Örnek:
sev-me-y-ecek-ler
me: olumsuzluk eki
y: yardımcı ses(kaynaştırma)
ecek: gelecek zaman eki
ler: 3. çoğul şahıs eki


kız-dı-k
dı: görülen geçmiş zaman
k: birinci çoğul şahıs eki

koş-ma-sa-k
ma: olumsuzluk eki
sa: şart kipi
k: birinci çoğul şahıs eki

bil-i-yor-mu-sun
i: yardımcı ünlü
yor: şimdiki zaman eki
mu: soru eki
sun: ikinci tekil şahıs eki

oku-muş-mu
muş: öğrenilen geçmiş zaman
mu. soru eki

15. Aşağıdaki cümlelerin yüklemlerini bulunuz; yüklem olan sözcüklerin çekimli fiil mi, ekfiil almış isim soylu sözcük mü olduğunu belirtiniz.

Azıcık yemek yiyince canlandı.
Fiiil
Adam bize sıcak davrandı.
Fiil
Babacığımda çok kitap vardı.
Ek fiil
Bu çocuk çok akıllıydı.
Ek fiil

16. Aşağıdaki cümlelerin yüklemlerini bulunuz; ek fiilin hangi kipleriyle çekimli olduklarını yazınız.

O gün sizi arayan bizdik.
(Görülen geçmiş zaman)
Bu elbise güzelmiş.
(Öğrenilen geçmiş zaman)
Ben kolejde öğrenciyim.
(Geniş zaman)

17. “Aradığım kitap sendeymiş.” cümlesini, görülen geçmiş zaman, olumsuz, soru biçimine uyarlayınız.
Aradığım kitap sende değil miydi?

18. “Bütün çocuklar güzeldi” cümlesini geniş zaman, olumsuz, soru biçimi ile yazınız.
Bütün çocuklar güzel değil midir?

19. Aşağıdaki cümlelerin yüklemlerini bulunuz. Yüklem olan sözcüklerin basit fiil mi, birleşik fiil (yardımcı birleşik fiil ) mi olduklarını belirtiniz.

Fatih, 1453’te İstanbul’u fethetti.
Birleşik fiil
Bahçede çalışan komşumuza yardım ettim.
Birleşik fiil
Sınavı kazandığını duyunca çok sevindi.
Fiil
Kardeşi yine hasta olmuş.
Birleşik fiil

Başarılı öğrencileri kutluyorum.

Hazırlayan: Deniz İLMAK
.

30 Kasım 2008 Pazar

* TÜRK EDEBİYATI HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Çalışma Notları:
TÜRK EDEBİYATI HAKKINDA

GENEL BİLGİLER

TÜRK EDEBİYATI’NIN BÖLÜMLERİ

Türk Edebiyatı’nı, tarih boyunca yaşanan kültür değişmelerine bağlı olarak üç ana bölümde inceliyoruz:

I. İslam’dan Önceki Türk Edebiyatı
II. İslam Kültürü Etkisindeki Türk Edebiyatı
III. Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

I. İSLAM’DAN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI

Türk’ler, İslam’dan önce “Şamanizm, Maniheizm , Budizm” gibi dinlerin etkisiyle bir edebiyat oluşturmuşlardır. M.S. XI. yüzyıla kadar süren bu edebiyatı ikiye ayırıyoruz:

A. SÖZLÜ EDEBİYAT

M.S. VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin yazılı bir edebiyatı yoktur. Şiirler sözlü olarak üretilmekte, kulaktan kulağa yayılarak varlıklarını sürdürmektedir. Bu dönemde ortaya çıkan türlerin başlıcaları şunlardır:

KOŞUK

“Sığır denilen sürek avları sırasında söylenen lirik doğa şiirleridir. “Kopuz” eşliğinde söylenir. Halk şiirindeki koşmalara benzer. Dörtlük birimi ve hece ölçüsüyle oluşturulur.

SAGU

“Yuğ” adı verilen cenaze törenlerinde söylenen bu şiirler, Halk Edebiyatı’ndaki ağıtların en eski biçimleridir. Ölen kişinin iyiliğinden, ölümünün doğurduğu acıdan söz eder. Nazım birimi dörtlük, ölçü hecedir. Sözlü gelenek içinde ortaya çıkan bu şiirlerden yalnız ikisi günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlar, sakaların komutanı Alp Er Tunga ile Batı Hun Devleti hükümdarı Atilla’nın ölümü üzerine söylenmiştir.

SAV

Günümüzdeki atasözlerinin ilk örnekleri olan özlü sözlerdir. Bunların birçoğunu, Kaşgarlı Mahmut’un ünlü eseri Divan ü Lügat-it Türk’te buluyoruz. Kimilerinin ölçü ve uyak izlerini taşıdığına bakarak, savların ve atasözlerinin manzum biçimde doğup sonradan düzyazı niteliği kazandığını söyleyebiliriz.

DESTAN

İslam öncesi sözlü edebiyatın en yaygın şiir türüdür. Destanların bir kısmı evrenin, Dünya’nın, insanın nasıl oluştuğunu anlatır. Bir kısmı ise, konularını tarihten, toplumu derinden etkileyen olaylardan alır.

Bütün destanlar, şu ortak özelliklere sahiptir:
1.Manzumdurlar.
2.Anonimdirler.
3.Zamanla türlü değişikliklere uğrayabilirler.
4.Olay ve kişiler olağanüstüdür.

Destanlar, oluşum biçimlerine göre üçe ayrılır:

1. DOĞAL(TABİİ) DESTAN

Önce bir şair tarafından söylenen, zamanla şairi unutularak anonimleşen destanlardır. Bunlar, dilden dile dolaşırken büyük değişikliklere uğrar. Örneğin, Ergenekon Destanı, bir doğal destandır.

2. YAPMA (SUNİ) DESTAN

Doğal destandan temel farkı, anonim nitelik taşımamasıdır. Bir şair tarafından, doğal destanlara benzetilerek yazılır. Örneğin Tasso’nun Kurtarılmış Kudüs, Fazıl Hüsnü Dağlarca’ nın Üç Şehitler Destanı adlı eserleri, birer yapma destandır.

3. ULUSAL (MİLLİ) DESTAN

Bir ulusa özgü destanların birleştirilerek tek destan haline getirilmesine denir. Yunanlıların İlliada, Odysseia; Almanların Nibelungen, Gudrun; Hintlilerin Ramayana, Mahabarata; İranlıların Şehname; Finlilerin Kalevala adlı destanların, bu türün örnekleridir.


TÜRK DESTANLARI

Köktürk (Göktürk) Destanı: Birbirini tamamlayan Ergenekon Destanı ve Bozkurt Destanı’ndan oluşur. Bunlarda Türklerin tarih sahnesine nasıl çıktıkları ve hangi soydan geldikleri üzerine efsaneler anlatılır.

1. Uygur Destanı: Türeyiş Destanı ve Göç Destanı olmak üzere iki destandan oluşur. İlki Uygurların var oluşunu, ikincisi yurtlarından göç etmek zorunda kalışlarını anlatır.
2. Saka Destanı: Saka Türklerine ait bu destan da, Şu Destanı ve Alp Er Tunga Destanı olmak üzere iki parçadan oluşur. Bunlar Şu ve Alp Er Tunga adlarındaki komutanların hayat hikâyeleri üzerine kurulmuştur.
3. Hun Destanı: Oğuz Kağan Destanı diye bilinir. Büyük bir ihtimalle, Hun hükümdarı Mete’nin hayatını konu alır; ancak onu olağanüstü niteliklere büründürerek anlatır. Bu destan, daha sonra değişikliklere uğrayarak İslami bir nitelik kazanmıştır.


.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

.
.

B. YAZILI EDEBİYAT

Türk yazılı edebiyatının ilk örnekleri Orhun Yazıtları’dır. Köktürklerden kalan bu yazıtlar, üç mezar taşından ibarettir. İsveçli Strahhlenberg tarafından, Orhun Irmağı kıyısında bulunmuş; W.Thomsen tarafından okunmuştur. 38 harfli Köktürk alfabesiyle yazılan bu yazıtlar, Kültigin, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk adına dikilmiştir. Yazılar, Yolug Tigin tarafından taşlara kazınarak yazılmıştır.

Köktürk Yazıtları’nda, Köktürk tarihi konu edinilir. Devletin güçsüzleşmesi, Türk ulusunun bağımsızlığını yitirip Çin egemenliği altına girmesi, sonra yeniden güçlenmesiyle ilgili gelişmeler ve bunların nedenleri üzerine durulur. Bu tarihi olayların anlatımında kullanılan Türkçe, oldukça gelişmiş bir kültür dili olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türk yazılı edebiyatı, Uygurlar devrinde daha da gelişmiştir. 14 harfli Uygur alfabesiyle yazılan eserler, Budizm’in etkilerini taşır.

II. İSLAM KÜLTÜRÜ ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI

Türkler, X. yüzyıldan itibaren İslamiyet’i kitleler halinde kabul etmeye başlamışlardır. Bunun sonucu olarak, İslam kültürüne bağlı bir edebiyat ortaya çıkmıştır. Türkçe’de Arapça ve Farsça etkilerinin duyulmaya başladığı, aruz ölçüsünün ilk kez kullanıldığı eserler, XI. yüzyılda verilmiştir. Bu ilk İslami eserlerin başlıcaları şunlardır:

KUTADGU BİLİG

Eserin adı “mutluluk veren bilgi” anlamına gelir. Yazarı, Yusuf Has Hacip’tir. Karahanlılar zamanında (XI. yüzyıl-1070) yazılmış, ideal bir devlet yönetiminin nasıl olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Esrin dilinde henüz Arapça ve Farsça etkisi yoktur. Birimi beyit, ölçüsü aruz, kalıbı fe u lün/fe u lün /fe ul’dür. Bilinen üç nüshası, bugün Fergana, Viyana ve Mısır’da bulunmaktadır.

DİVAN Ü LUGAT-İT TÜRK

Eserin adı, “Türk Dili’nin toplu(genel) Sözlüğü” anlamına gelir. Adından da anlaşılacağı gibi, eser bir sözlüktür; Araplara Türkçe’yi öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bundan dolayı, Türkçe’nin Arapça karşısında savunulduğu bir eser olarak değerlendirilir. Eserde Türkçe sözcüklerin anlamları Arapça’yla açıklanmakta ve her maddeden sonra birtakım Türkçe metinler örnek olarak verilmektedir. Kaşgarlı Mahmut tarafından XI. yüzyılda yazılan eserin asıl önemi de, işte bu derleme Türkçe metinlerden ileri gelmektedir; yani eser, zengin bir folklor kaynağı durumundadır.

ATABETÜ’L-HAKAYIK

Eserin adı “gerçeklerin eşiği” anlamına gelmektedir. Yazarı Edip Ahmet’tir. Eserde hem dörtlük, hem de beyit nazım birimleri kullanılmıştır. Ölçü aruzdur. Okuyucuya dini öğütler veren eser, anlatım yönünden kurudur; didaktik özelliklere sahiptir; XII. yüzyılda yazılmıştır.

DİVAN-I HİKMET

Ahmet Yesevi tarafından XII. yüzyılda yazılan eser, tasavvuf felsefesinin yayılmasını amaçlar. Didaktik nitelikli olduğundan, oldukça kuru bir anlatıma sahiptir. Türk tasavvuf edebiyatının ilk örneği sayılır.

İSLAMİ TÜRK EDEBİYATI’NIN BÖLÜMLENMESİ

A. DİVAN EDEBİYATI


XIII.-XIX. Yüzyıllar arasında yaşayan bu edebiyat; dil, anlatım, nazım içimleri, ölçü, türler ve konular bakımından Arap ve Fars edebiyatlarının etkisi altındadır. Bu nedenle, Ortadoğu İslam edebiyatlarının bir parçası sayılır.
Divan Edebiyatı, “Kuruluş Dönemi” denilen XIII-XIX. Yüzyıllar arasında, genellikle Fars Edebiyatının taklidi görünümündedir. Şairler kendi sanat kişiliklerini ortaya koyacak yerde, ünlü İran şairleri gibi söylemeye bu dönemde büyük özen gösterirler. Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişe geçtiği XVI. yüzyıldan itibaren, bu taklitçi anlayışın “Olgunluk Dönemini”ni yaşamaya başladığı, hatta Divan şairlerinin kendilerini İran şairlerinden üstün sayar bir tavır takındıkları görülür.

DİVAN EDEBİYATI’NIN TEMEL ÖZELLİKLERİ

1. Bu edebiyatın dili, Arapça, Farsça ve Türkçe’nin söz hazineleriyle dilbilgisi kurallarının birleşmesinden oluşan “Osmanlıca”dır.
2. Dil ağır, anlatım genellikle süslüdür.
3. Hayattan kopuk bir sanat anlayışı vardır. Şairler, toplum ve insanla ilgili sorunlara eğilme gereği duymamışlardır. ; ancak bazı şiirlerde, toplum hayatını aksatan durumlara değinilmiştir.
4. Bu edebiyat, halk kültüründen uzaktır. Sanatçılar da çoğu zaman saray ve çevresinde yetişmişlerdir. Onun için Divan Edebiyatı’na “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Saray Edebiyatı” gibi adlar verilmiştir.
5. Bu edebiyat, biçimcidir. Anlatılan değil, anlatım biçimi daima önde gelir. Şiirde sıkı sanat kuralları uygulanır. Divan Edebiyatı, bu yönüyle klasizme benzer.
6. Başlıca konular aşk, doğa, ölüm, ayrılık, özlem v.b.’dir.
7. Şiirde temel ölçü aruzdur. Bazı şairler, hece ölçüsüyle tek tük şiir yazmışlardır.

BAŞLICA NAZIM BİÇİMLERİ

GAZEL

Arap Edebiyatı’ndan alınmıştır. Aşk, doğa, içki, eğlence konuları işlenir. Beyit birimiyle yazılır. 5-15 beyit uzunluğundadır. Beyitler “AA/BA/CA/DA” uyak düzeniyle sıralanır. İlk beyit matla(doğuş)”, son beyit “makta(kesiş)”, en güzel söylenmiş beyit de “beytü’l-gazel” adını alır. Şairin adı, makta beytinde geçer. Gazellerde genellikle konu bütünlüğü bulunmaz; yani şiirdeki beyitler, anlamca birbirine bağlı olmaz. Anlam bütünlüğü taşıyan gazellere “yek-ahenk gazel” denir.

KASİDE

Arap Edebiyatı’ndan alınmıştır. Övgü şiiridir. Gazel gibi uyaklanır. Uzunluğu 33-39 beyit arasında değişir. Şu bölümlerden oluşur:
a. Nesib(teşbib):Giriş bölümüdür. Kasideler, bu bölümde yapılan betimlemelere göre adlandırılır. Bahar betimlemesi yapılan kasidelere “kaside-i bahariyye”, kış betimlemesi yapılanlara “kaside-i şitaiye”, bayram betimlemesi yapılanlara da “kaside-i ıydiyye” denir.
b. Tegazzül: Kaside içinde güzel söyleme anlamına gelir. Bu bölümde aşk, şarap, kadın gibi gazellere özgü konular, lirik bir anlatımla işlenir.
c. Girizgâh: Denk düşürerek asıl konuya, yani övgüye giriş yapılan bölümdür.
d. Methiye: Padişah, sadrazam, vezir, paşa gibi yüksek görevli kişilere ya da din büyüklerine yöneltilen övgünün yapıldığı bölümdür.
e. Fahriyye: Şairin, kendi şiir yeteneğini övdüğü bölüme verilen addır.
f. Dua: Kasidenin sonuç bölümüdür. Şair, böyle güzel bir şiiri yazıp bitirebildiği için dua ederek kasidesini tamamlar.

Daha sonra, Tanzimat döneminde de kaside nazım biçimi kullanılmış; ama kasidenin hem konularında, hem biçiminde değişiklik yapılmıştır.

Kasideler, konularına göre dörde ayrılır:

a. Methiyye: Ünlü, saygın kişilerin övüldüğü kasidelerdir.
b. Tevhid: Allah’ın birliğini konu edinen ve onu öven kasidelere denir.
c. Münacaat: Allah’a yalvarış amacıyla yazılır.
d. Na’t: Hz. Muhammed’in övgüsünü yapmak için yazılan kasidelerdir.

MESNEVİ

Divan Edebiyatı’na Fars Edebiyatı’ndan geçmiş olup uzun manzum öykülerdir. Beyit birimiyle, türlü aruz kalıplarıyla yazılır. Beyitler “AA/BB/CC/DD” biçimiyle kendi aralarında uyaklanır. İslami edebiyatın ortak konularını işler.

ŞARKI

Divan Edebiyatı’nda XVIII. yüzyılda kullanılmaya başlayan bir nazım biçimidir. Dörtlüklerle yazılır. Halk Edebiyatı’ndaki koşma nazım biçiminin etkisiyle doğduğu söylenir. Dörtlükler “AAAA/BBBA/CCCA” biçiminde uyaklanır. Aşk, doğa, içki, kadın gibi dünyevi konular işlenir.

RUBAİ

Tek dörtlükten oluşan, “AABA” uyak düzeniyle ve aruzun özel kalıplarıyla yazılan; aşk, hayat, insan gibi konuları ve felsefi düşünceleri işleyen bir nazım içimidir. Fars Edebiyatı’ndan Divan Edebiyatı’na geçmiştir. Dünyaca ünlü temsilcisi, İranlı şair Ömer Hayyam’dır.

TERKİB-İ BEND

“Bend” adı verilen bölümlerden oluşur. Her ben ; bir “hane” ve bir “vasıta” bölümünü kapsar. Haneler 5-15 beyit uzunluğunda olup “AA/BA/CA/DA” biçiminde uyaklanır. Vasıta ise , tek beyittir. Vasıtanın dizeleri kendi aralarında uyaklıdır. Bendler değiştikçe, aynı uyak düzeni, başka uyak sözcükleriyle tekrarlanır.

TERCİ-İ BEND

Konu ve biçim bakımından terkib-i bende benzer. Ondan tek farkı, vasıta beytinin her bendden sonra değişmemesidir.

MURABBA

Dörtlüklerden oluşur. “AAAA/BBBA/CCCA” biçiminde uyaklanır. Bu biçim özellliğiyle şarkıdan farkı yoktur. Murabba ile şarkıyı ayıran tek fark, şarkıların bir besteye bağlanmasıdır.

MÜSTEZAT

Bir manzumenin uzun dizelerinden sonra kısa dizeler getirilmesiyle oluşur. Uzun ve kısa dizeler, kendi aralarında gazel gibi uyaklanır. Kısa dizelere “ziyade” denir. Uzun dizelerde aruzun “mef u lü/me fa i lü /fe u lün”; kısa dizelerde ise “mef u lü /fe u lün” kalıbı kullanılır. Batı Edebiyatı etkisi altına girildikten sonra, bu nazım biçimindeki kuralların gevşetilmesiyle “serbest müstezat” denilen yeni bir nazım biçimi ortaya çıkmıştır.

BAŞLICA DİVAN ŞAİRLERİ

HOCA DEHHANİ

XIII. yüzyılda yaşamıştır. Bilinen ilk Divan şairidir. Anadolu’ya Horasan’dan gelmiştir. Selçuklu sultanı III. Alaattin Keykubat’ın buyruğuyla yazdığı Selçuklu Şehnamesi’nin yanı sıra bir kasidesi ve dokuz gazeli bilinmektedir.

MEVLANA

XIII. yüzyılda yaşamıştır. Birkaç Türkçe beyit dışında, tüm şiirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf şairidir. Oğlu Sultan Veled de tasavvufi konuları işleyen bir şair olarak bilinir. Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, tanınmış eserleridir.

ŞEYHİ

XV. yüzyıl Divan şairlerindendir. Aynı zamanda, devrinin ünlü doktorlarından biridir. Divan Edebiyatı’nın belirginleşmeye başlayan kurallarını derli toplu biçimde uygulayan ilk şairler arasında yer alır. Bir Divan’ı ve Husrev ü Şirin, Harname adlı iki mesnevisi vardır. Harname, olmayacak umutlara kapılan, sonunda elindekileri de yitiren kişileri yermek için yazılmış bir hicivdir. Şair, bu eseri kendi hayatını esas alarak yazmıştır.

SÜLEYMAN ÇELEBİ

XV. yüzyıl şairlerindendir. Çağına göre sade bir dille, mesnevi biçiminde yazdığı Vesiletü’n-Necat (Mevlid) adlı eseriyle tanınır. Onun açtığı bu çığırda çok sayıda eser yazılmış olmasına karşın, bulardan hiçbiri, Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i kadar yaygınlaşıp benimsenmemiştir.

ALİ ŞİR NEVAİ

Çağatay Edebiyatı’nın XV. yüzyılda yetiştirdiği büyük şair ve bilim adamıdır. Ferhat ü Şirin, gibi mesnevileri yanı sıra Muhakemetü’l-Lugateyn adlı eseri, aydınların Türkçe’yi savunması ve onu Farsça’dan üstün bir olarak göstermesiyle dikkati çeker. Şairin öteki eserleri ise Mecalisü’n-Nefais ve Mizanü’l-Evzan’dır.

BAKİ

XVI. yüzyılın ünlü şairlerindendir. Din dışı konuları işlemiş, gazel tarzının en başarılı şairleri arasında yer almıştır. Hayatı, her anı zevkle geçirilmesi geren bir olgu olarak değerlendirir ve şiirlerine öylece yansıtır. Edebi sanatları, söz oyunlarını kullanmakta ustadır. Mesnevi tarzında eser vermeyen şairin Divan’ı vardır.

FUZULİ

XVI. yüzyılın, Baki gibi ünlü şairidir. Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça’yı da öğrenmiş, bu üç dilde divanlar yazmıştır. Şiirlerinde Azeri lehçesini kullanan şair, Baki’nin tersine, hayatı bir sınav olarak görür; insanın aşk acısıyla olgunlaşacağına inanır. Hayata bu yaklaşımında, tasavvuf felsefesine duyduğu ilginin rolü vardır. Divan Edebiyatı’nın en lirik şairi olan Fuzuli, gazel alanında üstün başarı sağlamış; ayrıca Leyla vü Mecnun, Beng ü Bade gibi mesnevileriyle tanınmıştır. Öteki eserleri Haddikatü’s-Süeda, Şikâyet-name(mektup türünde ) , Sıhhat ü Maraz, v.b.’dir.

NEFİ

XVII. yüzyıl Divan Edebiyatı’nın ünlü şairidir. Sert kişiliği, onu çağının en büyük hicivcisi yapmış; zamanın vezirlerinden Bayram Paşa’yı, hatta IV. Murat’ı hicveden şiirleri, hayatına mal olmuştur. Övgü ve yergileri hep abartmalıdır. Gösterişli, ağır bir dili vardır. Kaside alanındaki başarısıyla dikkati çeken şairin Türkçe ve Farsça divanlarından başka, hicivlerini topladığı Siham-ı Kaza adlı bir eseri vardır.

ŞEYH GALİP

XVIII. yüzyıl şairlerindendir. Mevleviliği benimsemiştir. Hayal gücünün zenginliği ve hayallerinin özgünlüğüyle diğer Divan şairlerinden ayrılır. Divan’ından başka, alegorik tarzda yazdığı ve tasavvufu türlü aşamalarıyla anlattığı Hüsn ü Aşk adlı mesnevisi vardır.

DİVAN EDEBİYATI’NDA DÜZYAZI

Divan, şiire ağırlık veren bir edebiyattır. Düzyazı, ancak bilimsel çalışmalarda, tarihlerde, kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanılmıştır.

Divan Edebiyatı’nda düzyazılar, yazılış amacı ve dil tutumu dikkate alınarak üçe ayrılır:

1. Sanatlı(süslü) Düzyazı

Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır. Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri, bu türün en tanınmış örneğidir. Sanatlı düzyazıya inşa denir.

2. Orta Düzyazı

Yer yer ağır ve süslü, yer yer sade bir dille yazılan düzyazılardır. Genellikle tarih kitaplarında bu düzyazı türü görülür. Osmanlılar zamanında tarihçilik,”vakanüvis” adı altında yürütülen bir tür memurluktu. Sarayda görevlendirilen vakanüvisler, önemli önemsiz her olayı günü gününe notlar halinde yazarlardı. Bu eserler, olay anlatımına dayalı olduğundan, bilimsel tarih anlayışıyla bağdaşmaz. Divan döneminin başlıca tarihçileri arasında Aşıkpaşazade, Ali, Ebülgazi Bahadır Han, Naima, Peçevi, Mütercim Asım sayılabilir.

3. Sade Düzyazı

Dil ve anlatım ustalığının değil, ele alınan konunun önem taşıdığı düzyazı türüdür. Bu anlayış nedeniyle, sade düzyazılarda ustaca söz söyleme çabası görülmez; dil açık, yalın, doğaldır. Bu düzyazı türünü kullananlardan başlıcaları şunlardır: Mercimek Ahmet, Katip Çelebi, Evliya Çelebi (Eseri: Seyahatname).

B. HALK EDEBİYATI

Halk Edebiyatı, sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.

HALK EDEBİYATI’NIN TEMEL ÖZELLİKLERİ

1. Bu edebiyat, halk diline bağlıdır.
2. Dil ve anlatımda süslü söyleyişe yöneliş yoktur. Genellikle yalın anlatım kullanılır.
3. Halkın içinden doğan eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın hayatına sıkı sıkıya bağlıdır.
4. Şairler, genellikle okumamış kişilerdir.
5. Dörtlük birimi esastır.
6. Şairlerde, milli ölçü olan hece ölçüsü kullanılır.
7. Aşk, doğa, ayrılık, özlem, dil, tasavvuf konularının yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleştiriler getirirler.

BAŞLICA NAZIM BİÇİMLERİ

Halk şiirindeki nazım biçimlerini iki ana öbekte inceliyoruz:

1.MANİ TİPİ

Maniler, anonim, lirik şiirlerdir,”AABA” uyak düzeniyle, 7’li hece ölçüsünün 4-3 durağıyla söylenir. Ana tema sevgidir. Dört dizeden oluşan manilere “düz mani” denir. Üç dizeden oluşan ve “ABA” biçiminde uyaklanan maniler “kesik mani”, beş dizeden oluşan ve “ABACA” biçiminde uyaklanan maniler “genişletilmiş mani”, uyakları cinaslı sözcüklerden seçilen maniler ise “ cinaslı mani” adını alır.

2.KOŞMA TİPİ

Koşma tipi nazım biçimlerinin kalıplaşmış bir yapısı vardır. Hepsi, dörtlüklerle ve değişmez bir uyak düzeniyle (ABAB/CCCB/DDDB, AAAB/CCCB/DDDB ya da –B-B/CCCB/DDDB) söylenir. Bunlar, kullanılan ölçü kalıbı, uzunluk-kısalık, konular bakımından farklılıklar taşır. Koşma tipi nazım biçimlerinin başlıcaları şunlardır:

KOŞMA

Kısa, lirik şiirlerdir. Dörtlüklerle, AABA(-A-A)/CCCA/DDDA uyak düzeniyle, hece ölçüsünün 6-5 ya da 4-4-3 duraklı 11’li kalıbıyla söylenir. aşk ve doğa konularının yanı sıra, ayrılık, özlem, yalnızlık,gurbet, sıla, ölüm gibi temaları işler. Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle söylenen koşmalar, ezginin niteliğine göre “Acemi koşması, Ankara koşması, topal koşma, kesik kerem” gibi türlere ayrılır.

DESTAN

Biri, sözlü gelenekte evrenin ve insanın oluşumunu, toplumu derinden etkileyen olayları olağanüstülükler katarak anlatan uzun manzum öyküler; öteki Halk Edebiyatı’nda bir nazım biçimi olmak üzere iki ayrı destan vardır. Birinci tür olan destanla ilgili bilgileri “İslam’dan Önceki Türk Edebiyat’ı” başlığı altında verildi. Nazım biçimi olan destan ise, ölçü, duraklar, uyak düzeni bakımından koşmaya benzer; ancak destanlar, konularıyla koşmadan ayrılır. Bunlarda, genellikle bir yöre halkı üzerinde derin etki yaratan olaylar ve bunların uyandırdığı ortak duygular dile getirilir. Bir kısım destanlar ise mizahidir. Bunlarda 11’li hecenin yanı sıra, 7’li ve 8’li hecede kullanılmaktadır. Destanı koşmadan ayıran bir başka özellik ise, bunların uzun olmasıdır.

SEMAİ

Uyaklanışı koşmaya benzer. 8’li hece ölçüsünün 4-4 durağıyla ve özel bir ezgi eşliğinde söylenir. Konuları, koşmada olduğu gibi aşk, doğadır.

VARSAĞI

Uyak düzeni ve ölçüsü semai gibidir; ancak ezgisinin niteliği ve konusu ondan farklıdır. Varsağıda yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu nedenle de “Bre! Hey! Behey!” gibi ünlemlerle başlar.

TÜRKÜ

Hece ölçüsünün türlü kalıplarıyla söylenen ezgili, anonim şiirlerdir. Bazen de kime ait olduğu bilinen şiirler, türkü formlarıyla söylenir. Türkülerde genellikle iki bölüm bulunur. Birincisi, şiirin iskeletini oluşturan “asıl bölüm” ; ikincisi “kavuştak”tır. Kavuştaklar, asıl bölümlerin arasına gelerek onları birbirine bağlar.

İLAHİ VE NEFES

Din ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere “ilahi” denir. Koşma gibi uyaklanan ilahilerde 4-4 duraklı 8’li ölçü kullanılır.
Bunlar herhangi bir tarikatın görüşlerini yansıtmaz; konuyu genel olarak ele alır.
İlahilerin Bektaşi tekkelerinde söylenenlerine “nefes”, Alevi anlayışına bağlı olanlarına ise “deme” adı verilir.
İlahi, nefes ve demeler, bestelenerek söylenir.

BAŞLICA NAZIM TÜRLERİ

Halk şiirleri, konularına göre türlere ayrılır. Bu nazım türleri şöyle sıralanabilir:

GÜZELLEME

Sevgi üstüne söylenen şiirlerdir. Bazen de bunlarda doğa güzellikleri karşısında duyulan hayranlık duygusu dile getirilir.

KOÇAKLAMA

Konusu yiğitlik, kahramanlık, kavga ve savaş olan şiirlerdir.

TAŞLAMA

Bir kişiyi ya da toplumdaki bir aksaklığı yermek amacıyla söylenen şiirlere bu ad verilir.

AĞIT

Sözlü Türk Edebiyatı’ndaki saguların Halk Edebiyatı’nda aldığı biçimdir. Ölen kişilerin ardından söylenir, ölümden doğan acıyı dile getirir. Genellikle kadınlar tarafından yakılan ağıtlar, anonim özellik taşır. Bununla birlikte, az da olsa, şairi bilinen ağıtlara rastlanmaktadır.

MUAMMA

Kapalı bir biçimde anlatılan bir olayın ya da bilginin okuyucu tarafından anlaşılmasını, bunlarla ilgili soruların cevaplandırılmasını isteyen bir tür manzum bilmecedir.

NASİHAT

Bir şey öğretmek, bir düşüncenin yayılmasına çalışmak gibi amaçlarla söylenen didaktik şiirlerdir.

NOT

“Destan, ilahi, nefes ve deme”, hem birer nazım biçimi, hem de tür olarak değerlendirilir.

HALK ŞAİRLERİNİN GRUPLANDIRILMASI

Halk şairleri, halk şiirinin yerleşmiş kurallarına bağlı kalmakla birlikte, türlü kültürel nedenlerle dil, anlatım, ölçü kullanımı bakımından farklı yönelişler içine girebilmektedirler. Ayrıca yaşadıkları çevre de onların sanat anlayışlarını farklılaştıran bir etmen olarak karşımızı çıkmaktadır. Halk şairlerini, işte bu gibi noktaları dikkate alarak şöyle ayırıyoruz:

1. GÖÇEBE(GEZGİN) ŞAİRLER

Bir yere bağlı kalmadan gezerler. Genellikle eğitim görmedikleri için, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmezler. Dilleri sadedir. Hece ölçüsüne bağlıdırlar. Geleneksel şiir anlayışını sürdürürler.

2. YENİÇERİ ŞAİRLER

Osmanlılar zamanında askerlik, hayat boyu süren bir meslekti. Orduda görev arasında şairler yetişmiştir. Bunlar, katıldıkları savaşlarla ilgili yiğitlik şiirleriyle dikkati çekerler. Dil, anlatım, ölçü bakımından, göçebe şairler gibi geleneksel şiir anlayışına bağlıdırlar.

3. KÖYLÜ ŞAİRLER

Hayatları köylerde, kasabalarda geçer. Büyük kentlerle ilgileri olmadığı için, kent kültüründen, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmeden, halk şiiri geleneklerine bağlı kalmışlardır.

4. KENTLİ ŞAİRLER

Genellikle Divan Edebiyatı’nın etkisinde kalırlar. Hem Halk, hem de Divan Edebiyatı tarzında şiirler söylerler. Dillerinde Arapça ve Farsça sözcüklerin oranı yüksektir. Hece ölçüsüyle birlikte aruza da yer verirler.

5. TASAVVUF (TEKKE ) ŞAİRLERİ

Tekkelerde yetiştikleri, din ve tasavvuf konusunda eğitim gördükleri için, dilleri, göçebe, yeniçeri ve köylü şairlere göre bazen daha ağırdır. Zaman zaman Divan Edebiyatı’nın dil, anlatım, biçim, ölçü özelliklerini taşıyan şiirler söylerler. Örneğin Yunus Emre bile, aruz ölçüsü ve mesnevi düzeniyle Risaletü’n-Nushiyye adlı bir eser vermiştir.

HALK ÖYKÜLERİ

Halk öyküleri, destanların zamanla biçim ve öz değişimine uğramaları sonunda ortaya çıkmış sözlü eserlerdir. Anonimdir. Başlıca türleri şunlardır:

1. DESTAN ÖYKÜLER

Destanlardaki olağanüstülük gibi bazı özellikleri koruyan halk öyküleridir XIII.-XIV. yüzyılda Doğu Anadolu’da ortaya çıkan Dede Korkut Öyküleri ile Köroğlu Öyküsü, bu türün tanınmış örnekleridir.

2. AŞK ÖYKÜLERİ

İki sevgilinin aşkını, bunların kavuşmasını önleyen engellerle mücadelesini anlatan öyküler olup en tanınmışları Kerem ile Aslı, Emrah ile Selvi, Asuman ile Zeycan, Âşık Garip’tir.

3. DİNİ ÖYKÜLER

İslamiyet’in yayılmasına katkıları olan kişilerin hayatlarını ve mücadelelerini temel alan öykülerdir. Hz. Ali’nin savaşlarını anlatan Kan Kalesi Cengi, Hayber Kalesi Cengi; Anadolu’da İslamiyet’in yayılması için mücadele eden komutanların savaşlarını anlatan Battal Gazi Öyküsü, Danişment Gazi Öyküsü gibi sözlü, anonim eserler, bu türün örnekleri arasında yer alır.


BAŞLICA HALK ŞAİRLERİ


YUNUS EMRE

XIII. Yüzyıl halk şairidir. Hayatı hakkında kesin ve yeterli bilgi yoktur. Tasavvuf felsefesi, XII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlamış; Mevlana, Sultan Velet, Ahmet Fakih gibi şairlerle edebiyata girmiştir. Varlık- yokluk, İnsan-tanrı-ölüm ilişkilerini güçlü bir kültür donanımı ve büyük şiir yeteneğiyle irdeleyerek halka ulaştırabilmiştir.
İlahi türü şiirlerinde Halk Edebiyatı’nın geleneklerine bağlı kalmıştır. Bunlarda dil sade, anlatım yalın, ölçü hecedir. Risaletü’n-Nushiyye adlı dini didaktik eserinde ise, bu gelenekten ayrılarak aruz ölçüsünü, mesnevi nazım biçimini kullanmıştır.

HACI BAYRAM VELİ

XIV. yüzyıl ikinci yarısıyla XV. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir tasavvuf şairidir. Bayramiyye tarikatını kurmuştur. Yunus Emre etkisinde sade bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği şiirlerinden yalnızca birkaç tanesi bilinmektedir.

KÖROĞLU

XVI. yüzyılda yaşadığı sanılan bir halk şairidir. III. Murat zamanındaki Osmanlı-İran savaşlarına katılan şair, Şirvan ve Tebriz’in alınışı üzerine destan söylemiştir. Öteki şiirlerinde yiğitlik, kahramanlık konularını işlemiş olduğundan, halk öyküsündeki Köroğlu ile karıştırılabilmektedir.

PİR SULTAN ABDAL

XVI. yüzyıl tekke-tasavvuf şairlerindendir. Sivas’ta yaşamıştır. Kanunu zamanında Doğu Anadolu’da patlak veren bir isyana katılmış, yaşadığı olayların izlenimlerini şiirlerinde anlatmış, Hızır Paşa tarafından Sivas’ta idam ettirilmiştir. Sanatının belirleyici özellikleri, güçlü ir inanç, sade bir halk dili, coşkun bir lirizm olarak özetlenebilir.

KARACAOĞLAN

Hayatı hakkında kesin bilgilere sahip olmadığımız Karacaoğlan’ın XVI ya da XVII. Yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır. Şair Toroslar’da, Türkmen boyları arasında yetişmiş; göçebe bir şair olarak Anadolu içinde ve dışında gezmiştir. Geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü anlayışından ayrılmadan aşk, doğa, ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir; özellikle koşma ve semai biçimlerinde büyük başarı kazanmıştır.

DADALOĞLU

XIX. Yüzyılda, Çukurova yöresinde yetişen halk şairlerindendir. Türkmen boylarının yerleşik hayata geçirilmesi için 1865’te yöreye yollanan Fırka-i İslâhiye adlı Osmanlı ordusuyla Türkmenler arasındaki çatışmalara katılmış, bu olayları yiğitçe bir eda ile koçaklamalarına yansıtmıştır. Ayrıca aşk ve doğadan söz eden şiirleri de başarılıdır. Şiirlerini temiz bir halk diliyle ve hece ölçüsü ile yazmıştır.

ÂŞIK VEYSEL

XX. Yüzyıl halk şairidir. Şarkışla’da doğup büyümüş, Cumhuriyetin onuncu yılında Ankara’ya gelerek şiirlerini okumuş, bundan sonra ünü yayılmaya başlamıştır. Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığıyla gözünü kaybeden şair; genellikle gezgin bir hayat sürmüş; kent kent dolaşarak aşktan, doğadan, kardeşlikten, birlikten, barış içinde yaşamaktan ve insanı insan yapan erdemlerden bahseden şiirlerini saz eşliğinde söylemiş; bu içeriğin halka yakın düşmesi, ona kitlesel bir sevginin doğmasına yol açmıştır. Tasavvuf felsefesinin kazandırdığı hoşgörü anlayışı, şiirinin temellerinden biridir. Şiirlerini Deyişler, Sazımdan Sesler adlı iki kitapta toplamıştır. Son olarak tüm şiirlerini, Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından Dostlar Beni Hatırlasın adıyla yayımlanmıştır.

BATI ETKİSİNDE GELİŞEN
TÜRK EDEBİYATI

1850 yıllarından günümüze kadar sürer. Amacı, metot bakımından Batılı, öz ve ruh bakımından milli bir edebiyat yaratmaktır. Türk toplumundaki esaslı değişmeleri, fikir ve yenilik hareketlerini yansıtır.

Üç döneme ayrılır:

1.Tanzimat Edebiyatı:


1860’ta tercüman-ı ahval gazetesinin yayımlanmasıyla başlar, 1896’ya kadar sürer. Sarsıntılar geçiren Osmanlı İmp.u durumunu kurtarmak için, ordudan başlayarak ıslahat ve devrim hareketlerine girişiyordu . 3. Selim, 2. Mahmut, Abdülmecit dönemleri böyle geçmiştir.
Bu ortamda Batıcı ve yenilikçi olan şair ve yazarlar, sanatlarını toplum için kullandılar. Fransız kültürüyle yetişmiş, romantik ve ülkücüydüler. Divan şiirini yıkmaya çalıştılar. Çok yönlüydüler: Şair, romancı, tiyatro yazarı... vb. Sanattan çok, fikir ve ülkü peşindedirler; zulme, haksızlığa karşı savaş açarlar. Vatan, millet, hürriyet, adalet, meşrutiyet kavramlarını heyecanla savunurlar. Daha geniş kitlelere seslenebilmek için, dilde sadelik yanlısıdırlar. Hemen hepsi politikacı ve mücadele adamıdırlar. Tanzimat ikinci döneminde realizmin etkisi görülür. Şiirde konu birliğini sağladılar. Aruzla yazdılar. Düzyazı dilini şiire uyguladılar. Roman, hikaye, makale gibi türler, edebiyatımıza bu dönemde girdi. İlk Tanzimatçılar, Divan şiirinin nazım biçimlerini kullandılar.

1.Dönemin Önemli Temsilcileri:

Şinasi: Gazeteci, şair ve yazardır. Tercüman-Ahval(1860), Tasvir-i Efkâr (1862) gazetelerini çıkardı. Fikir adamıdır. Eserleri: Şair Evlenmesi(ilk tiyatro),Şiir çevirileri, Türk Atasözleri, Seçme Şiirler...

Namık Kemal: Gür sesli vatan şairi, dava ve sanat adamıdır. Zulme ve keyfi idareye başkaldırdı. Şiirlerinde vatan, millet, hürriyet... ülkülerini aşılamıştır.
Eserleri: Şiirler, Tiyatroları: Vatan Yahut Silistre, Gülnihal, Akif Bey, Kara Bela, Zavallı Çoçuk, Romanları: İntibah, Cezmi, Biyografileri: Dev-i İstila, Kanişe, Eleştiri: Tahrib-i Harabat, Takip.

Ziya Paşa: Tanzimatçılar içinde eskiye en fazla bağlı kalanlardandır. Şiirlerinde öğütler, felsefi temalar görülür.
Eserleri: Divan, Terkib-i Bend, Zafername(hiciv), Harabat(şiir antolojisi), Veraset Mektupları(Makale).

Ahmet Mithat Efendi: İlgi çekici, eğlendirici roman ve hikâyeler yazdı. Eserleri 200’ün üzerindedir, halkı aydınlatmıştır. Dili sadedir.
Eserleri: Letaif-i Rivayet(28 hikâye) , Romanları: Hasan Mellah, Felatun Beyle Rakım Efendi, Henüz 17 Yaşında, Yeniçeriler, Karnaval...

Ahmet Vefik Paşa: Milliyetçilik ve Türkçülük akımlarının ilk büyük temsilicisidir. Moliere komedilerinden yaptığı 16 çeviri ve uyarlamayla, Türk tiyatrosuna önemli hizmetler etti.
Eserleri: Lehçe-i Osmanî, Şecere-i Türk, Moliere’den Zor Nikâh, Meraki, Azarya, Zoraki Takip...

2.Dönemin Önemli Temsilcileri:

Recaizade Mahmut Ekrem: Edebiyat kuramcısı ve şiir eleştirmenidir. Romancı ve şairdir.
Eserleri: Araba Sevdası(ilk gerçekçi roman), Çok Bilen Çok Yanılır(tiyatro) Zemzeme I-II-III(şiir)...

Samipaşazade Sezai: Roman ve hikâyecidir. Gündelik, gerçekçi hayatı vermiştir.
Eserleri: Sergüzeşt, Küçük Şeyler(ilk edebi romandır).

Şemsettin Sami: Türk edebiyatında ilk romanı yazdı. Taaşşuk-i Tal’at ve Fitnat. Sözlük ve ansiklopedi çalışmaları yaptı. Orhun yazıtlarını Türkçe’ye çevirdi.
Eserleri: Kemusül Alam, Kamus-i Türkî, çeviri: Sefiller.

2- Servet-i Fünun Edebiyatı:

Servet-i Fünun edebiyat dergisinin çıkışı (1896) ve kapanışı (1901) arasında sürdü. II. Abdülhamit’in hiçbir özgürlük tanımayan yönetimi nedeniyle, sosyal konulara eğilememişlerdir; “Sanat için Sanat” ilkesine bağlı kalmışlardır. Süslü, seçkin insanların zevklerini okşayan bir üslupları vardır.
Bilhassa Fransız edebiyatında, çağdışı olan Sembolizm, Parnasizm’le ilgilenmişlerdir. Osmanlı İmp.’nun çöküntüsü, halkın cahilliği, ümitsizlik, baskı, sansür ve sürgünler yüzünden; içe dönük yılgın ve hasta bir edebiyat olmuştur.
Bu dönemde kuralsız nazım biçimleri benimsenmiştir. Ayrıca Batı’dan sone ve terzarime gibi nazım biçimleri getirilmiştir. Ölçü aruzdur.
Bu edebiyatta roman ve hikâye, şiirden daha güçlüdür. Olayların çevresi İstanbul’dur. Fransız realist ve natüralistleri örnek tutulmuştur.
Konu bütünlüğüne önem verilmiştir. Bazen bir cümle üç-beş dizeye yayılarak, nazım nesre yakınlaştırılmıştır. Temalar, hayal-hakikat çarpışmasıdır; maddilik-manevilik çekişmesi, yalnızlık, tabiata ve sessizliğe sığınmak, “hüzün ve acıdır”.

Önemli Temsilcileri

Tevfik Fikret: Bireyci duyguları, tabiatı, yaşanmış hayat sahnelerini işleyen romantik-lirik şiirler yazdı.1901’den sonra sosyal şiirler yazarak didaktik-lirik oldu. Nazmı nesre yaklaştırdı.
Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri Şermin.

Cenap Şehabettin: Yeniliklerde öncüdür. Parnasizmden biçim güzelliği Sembolizmden kapalı şiir zevkini aldı.
Eserleri: Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harb, Nesr-i Sulh.

Halit Ziya Uşaklıgil: Türk edebiyatının ilk büyük romancısıdır. Romanlarının konusu çoğunlukla aydın, zengin çevreden seçilmiştir. Hikâyelerinde halk tabakalarına inmiştir.
Eserleri: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Hikâye: İhtiyar Dost, Kadın Peçesi...

3- 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı:

20.y.y. Türk edebiyatını hazırlayan etmenler: Bazı devletlerin Osmanlı Devletini yıkmaya çalışmaları, İkinci Meşrutiyet, 31 Mart Olayı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskıcı yönetimi, Balkanlarda, Yemen ve Arnavutluk’ta çıkan isyanlar, yeni devletimizin kurulmasıdır.

Başlıca Bölümleri:

a) Fecr-i Ati Edebiyatı :


(1909) Servet-i Fünun’dan sonra Batı’yla dil, edebiyat, bilim alanlarında sıkı bağlar kuracaklarını ileri sürdüler; fakat pek bir şey yapamadılar. En büyük temsilcisi, Fransız sembolizmini benimseyen Ahmet Haşim’dir.

Ahmet Haşim: Bireyci öz şiirin ustalarındandır. Ona göre şiirin dili, anlaşılmak için değil, duyulmak içindir. Kapalı şiirler yazdı.
Eserleri: Şiir: Göl Saatleri, Piyale, Düzyazı: Bize göre, Frankfurt Seyahatnamesi, Gurabahane-i Laklakan.

b) Milli Edebiyat Akımı:

(1910–1923):Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in Genç Kalemler dergisindeki bildirileri, akımın başlangıcıdır.
Milli konulara, toplum ve yurt sorunlarına eğilmişlerdir. Sade ve süssüz Türkçeyle yazdılar. Konuşulan Türkçe’yi yazı dili haline soktular. Hikâye ve romanlarda olaylar, İstanbul dışına çıkartıldı. Şiirde hece ölçüsü ve koşma biçimi kullanıldı.

Önemli Temsilcileri:

Mehmet Emin Yurdakul: Yurdumuzun acı gerçeklerini şiirimize ilk defa yansıtmıştır. Türkiye milliyetçiliğini savunur.
Eserleri: Türkçe Şiirler, Türk Sazı...

Ziya Gökalp: Türk halkının folklor ve tarihini yazdı, araştırdı. Sade bir dille toplumsal amaçlı şiirler yazdı.
Eserleri: Düzyazı: Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak, Türkçülüğün Esasları, Şiir: Kızılelma, Altın Işık.

Ömer Seyfettin: Bizde Maupassant tarzı hikâyenin klasik değeri sayılır. Konuları çoçukluğundan, Türk savaş tarihinden, Anadolu efsanelerinden... almıştır. Tasvir ve tahlile değil, olaya önem verir. Türkçülüğü savundu. Sade yazmıştır.
Eserleri: Bomba, Beyaz Lale, Yalnız Efe...

Diğer Şair ve Yazarlar:

Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Halide Edip Adıvar, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay.

Beş Hececiler:

Milli Edebiyat döneminde beş şair, hece ölçüsünü kuvvetle benimsediler. Şiirimize katıksız Türkçe’nin yerleşmesinde önemli rol oynadılar. Bunlar: Faruk N. Çamlıbel, Yusuf Z.Ortaç O.S. Orhan, E.B. Koryürek, H.F. Ozansoy.’dur.

c) Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923–1940) :

Bu dönemde tam anlamıyla yerli ve sade bir dil kullanıldı. Konuşma ve yazı dilini birleştirdiler. Hece ölçüsünün sesini gizleyerek, iç ahenge yöneldiler.


Önemli Temsilcileri:

Ahmet Kutsi Tecer: Anadolu halk motiflerini işlediği duygulu ve memleketçi şiirleriyle tanındı.
Eserleri: Şiirler, Köşebaşı(tiyatro)

Ahmet Hamdi Tanpınar: sembolizm havası içinde soyut şiirin ve psikolojik roman, hikâye türlerinin ustasıdır.
Eserleri: Şiirler, Hikâye: Abdullah Efendinin Rüyaları, Roman: Huzur, Deneme: Beş Şehir.

Ahmet Muhip Dranas: Baudolaire (Bodler) sembolizmini Türk halk şiiriyle kaynaştırdı.
Eserleri: Şiirler, Tiyatro: Gölgeler...

Cahit Sıtkı Tarancı: Yaşamanın ve aşkın güzelliğini, ölümün üstünlüğünü vurguladı. Bol ve güzel halk deyimleri kullandı.
Eserleri: Şiir: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası.

Yedi Meşaleciler:

1928’de Yedi Meşale adlı bir kitapta yedi sanatçı birleşti. Beş Hececilerin yaptıklarını geliştirerek, modern Türk şiirinin doğmasına ortam hazırladılar. Hissedilir bir değişiklik yapamadılar. Bunlar: S. E. Siyavuşgil, V. M. Kocatürk, Y. N. Nayır, C. K. Solok, Kenan Hulusi, Muammer Lütfi, Z. O. Saba’dır.

Ziya Osman Saba: Yedi Meşalecilerin şiire en sadık olanıdır. Çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, kadere boyun eğiş... temalarını işledi.
Eserleri: Şiir: Sebil ve Güvercinler. Hikâye: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi...

Cumhuriyet Döneminin Diğer Şairleri: Kemalettin Kamu, Ö. B. Uşaklı, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek.

Cumhuriyet Dönemi Yazarları:

Memduh Şevket Esendal: Tuhaf inançları, cahilliğin ve insan huylarının yarattığı sonuçları işler. Konuşur gibi sade ve içten yazdı. Yorumu okuyucuya bırakır.
Hikâyeleri: Otlakçı, Bizim Nesibe... Roman: Ayaşlı ve Kiracıları.

Abdülhak Şinasi Hisar: İzlenimci roman yazdı. Tahlil ve düşünceye yer verdi. Üslubu süslüdür.
Eserleri: Fahim Bey ve Biz... Anı: Boğaziçi Mehtapları...

Peyami Sefa: Türk edebiyatında psikolojik roma türünün ustasıdır.
Eserleri: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noralya’nın Koltuğu...

Sait Faik Abasıyanık: Konuşur gibi canlı bir İstanbul Türkçe’siyle yazdı. Hikâyecidir, roman ve şiirleri de vardır. Orta ve alt tabaka insanlarının hayatlarını işledi. Bir anlık izlenimler, parça buçuk olaylar, Çehov tarzında kaleme alınmıştır.
Eserleri: Hikaye: Semaver, Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam... Roman: Kayıp Aranıyor, Birtakım İnsanlar... Şiir: Şimdi Sevişmek Vakti.

d) 1940’tan Sonraki Yeni Türk Edebiyatı:

Bu dönemi yaratan etmenler: Köyden kente göç, tarımda makinalaşmanın yarattığı sorunlar, toprak kavgaları, işçi-patron çekişmeleri ... v.b.
Bu dönem şiirlerinde ölçü, kafiye yok sayıldı; serbest şiir egemen oldu. Roman da hikâyede toplumcu gerçekçilik görüldü.

Bu Dönemde Başlıca Edebi Hareketler:

1) Garipçiler(1. Yeni ):

Onlara göre şiir, her yerde görülen basit şeyleri anlatmalıydı. Alaycı ve nükteciydiler. Aydınları bırakıp halka yöneldiler. Şiirde, ölçü, kafiye, bent gibi durumlar yok sayılmıştır. Serbest şiir egemen olmuştur.
Dil, sürekli bir özleşme ve arınma çabasındadır. Roman ve hikâyede serim, düğüm, sonuç bölümleri umursanmamıştır. Şairaneliğe kaçmadan, mecazsız yazdılar. Soyut temalar yerine ekmek derdi, günlük şeyler işlendi. “ Konunun bayağısı yoktur, ancak işleyişte bayağılık vardır.” diye düşünürler.
En çok görülen temalar: yaşama sevinci, tabiat sevgisi, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşk.

Bu akımın Öncüleri:

Orhan Veli Kanık: Hareketin en güçlüsüdür. Bir ideolojiye bağlı değildir. Şiirlerinde İstanbul sevgisi ağır basar, son şiirlerinde toplum hicvi görülür.
Eserleri: Şiir: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Yenisi, Karşı, Çeviri ve Uyarlama: La Fonten Masalları, Nasrettin Hoca Hikâyeleri.

Oktay Rıfat Horozcu: Her kitabında Garipçi, toplumcu, bireyci, gerçeküstücü oldu.
Eserleri: Şiir: Teknenin Ölümü... Tiyatro: Mikadonun Çöpleri... Roman: Gizli Emir...

Melih Cevdet Anday: Garip akımının temsilcilerindendir. Şiirlerinde toplumsal gerçekçiliği inceler.
Eserleri: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Deneme, Çeviri: İngiliz Edebiyatından Denemeler, Tiyatro: Komedya, İçerdekiler, Gizli Emir

2) İkinci Yeni Hareketi:

Orhan Veli’nin açtığı çığır, taklitçilerin elinde tükenmeye yüz tutmuş, yıpranmıştı. Tepki olarak gerçeküstücü, simgeci yol tutturuldu. Karamsar, toplumdan uzak bireyciydiler. Önemli temsilcileri: Turgut Uyar, Cemal Süreyya, Edip Cansever...

3)1940’tan Sonra Yeni Tür Edebiyatında Bağımsız Şairler:

Bedri Rahmi Eyüboğlu: Şiirlerinde halk türkü ve deyişleri fazla yer tutar.
Eserleri: Şiir: Karadut...

Fazıl Hüsnü Dağlarca: Kolay anlaşılmayan, anlamsızca yakın şiirler yazmıştır. İnsanın iç ve dış dünyasının çatışmalarını işler.
Eserleri: Şiir:Çocuk ve Allah , Toprak Ana ...Destanlar: Üç Şehitler Destanı, Yedi Memetler...

Behçet Necatigil: Şiirleri ev, aile, yakın çevre üçgeninde geçer ;içe dönük ve karamsardır.
Eserleri: Şiir: Eski Toprak, , Yaz dönemi...

Cahit Külebi: Yurt şiirlerinde, tabiatın yoksunluğuyla, insanın bahtsızlığını iç içe işledi. Eski halk deyişlerini kullandı.
Eserleri: Yeşeren Otlar, Yangın ...

Necati Cumalı: Kişisel temaları, gündelik hayat ve dünya durumlarını işledi. Mecazsız, duru bir anlatımı vardır.
Eserleri: Şiir: Yağmurlu Deniz... Hikâye: Değişik Gözle, Makedonya 1900...Roman: Susuz Yaz, Nalınlar...

4) 1940’tan Sonraki Türk Edebiyatında Roman ve Hikâyede Sosyal (toplumsal)Gerçekçiler:

Bu akım; bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak, topluma faydalı olmak istiyordu. İlk ürünleri, Anadolu köy romancılığıdır. Konuları: işçi-ırgat hayatı, sınıf çatışmaları, grev-lokavt gibi durumlar, toprak-su kavgaları...

Önemli Temsilcileri:

Kemal Tahir: Konularını cezaevi yaşantılarından, Kurtuluş Savaşı’ndan, eşkıya menkıbelerinden aldı. Gerçek bir Anadolu romanı oluşturdu.
Eserleri: Roman: Yorgun Savaşçı, Devlet Ana ...

Orhan Kemal: Hayatına girmiş yüzlerce kişinin kader ve direnişlerini yazdı. Sürükleyicilik, tabiilik, gerçeklik eserlerinin özelliğidir.
Eserleri: Roman: Murtaza, Hanımın Çiftliği... Tiyatro:72.Koğuş...

Yaşar Kemal: Genellikle Çukurova insanının hayat savaşlarını şiirli bir dille yazdı. Tezli romanı savunur. Folklor unsurları ve güçlü doğa tasvirleri görülür.
Eserleri: Roman:İnce Memet, Yer Demir Gök Bakır, Teneke...

Fakir Baykurt: İçinde doğup yetiştiği köylülerin hayatını yazmıştır.
Eserleri: Roman: Yılanların Öcü, Tırpan, Kara Ahmet Destanı...Hikaye: Can Parası.

5) Bağımsız Yazarlar:

Halikarnas Balıkçısı(Cevdet Şakir Kabaağaçlı): Konularını daima Ege ve Akdeniz kıyılarından çıkardı. Balıkçıları, sünger avcılarını... işledi.
Eserleri: Hikâye: Merhaba Akdeniz... Roman: Deniz Gurbetçileri…

Haldun Taner: Gücünü gözlem, mizah ve yergiden alan hikâyeleriyle tanındı. Epik tiyatro türünde eserler verdi.
Eserleri: Hikaye: Şişhane’ye Yağmur yağıyordu, On İkiye Bir Var...Tiyatro:Keşanlı Ali Destanı, Sersem Kocanın Kurnaz Kocası...

Tarık Buğra: Tek adamın dengesiz, bazen alaycı, bazen acılı tedirginliğini ele alır.
Eserleri: Roman: Küçük Ağa, İbişin Rüyası...

6)Diğer Bağımsız Yazarlar:

Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Selim İleri, Cengiz Dağcı, Füruzan, Orhan Pamuk.

Tiyatro:

Vedat Nedim Tör (Kör), Turgut Özakman (Duvarların Ötesi, Sarı Pınar), Güngör Dilmen (Midas’ın Kulakları ) , Sermet Çağan (Ayak Bacak Fabrikası) , Cevat Fehmi Başkut (Paydos, Buzlar Çözülmeden, Harputta Bir Amerikalı)

Deneme ve Eleştiri:

Nurullah Ataç: Deneme, eleştiri yazdı. Çeviriler yaptı. Türkçe’nin özleşmesi için yılmadan savaştı. Yeni bir dil ve anlatım biçimi yarattı.
Eserleri: Günlerin Getirdiği, Okuruma Mektuplar...

Suut Kemal Yetkin: Edebiyatın çeşitli konularında özlü ve açık bir anlatımla yazdı.
Eserleri: Denemeler, Edebiyat Konuşmaları...

Kaynakça (06.12.2008):
1: 19.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yapı-Kredi Yayınları-2008, İstanbul
2: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihad Sami Banarlı, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları-1971, İstanbul
3: Türk Edebiyatı Tarihi, M.Fuad Köprülü, Akçağ Yayınları-2003, Ankara
4: Türk Edebiyatı Tarihi (cilt 1-2), Atilla Özkırımlı, İnkılap Kitabevi
...

11 Ekim 2008 Cumartesi

* HERKES IB'Yİ KONUŞUYOR; PEKİ NEDİR BU "INTERNATIONAL BACCALAUREATE"?

IB... YANİ INTERNATIONAL BACCALAUREATE...
VE YANİ ULUSLARASI BAKALORYA SİSTEMİ...
İŞİN ÖZÜ, TÜRKİYE İÇİN YENİ SAYILABİLECEK
BİR EĞİTİM SİSTEMİ...

İşte öğretmenlere ve öğrencilere IB'yi tanıtacak
temel tanıtım bilgilerini içeren bir derleme*:

IB DP Nedir?
Uluslararası Bakalorya Diploma Programı, orta öğretimin son 2 yılında öğrenim gören öğrenciler için tasarlanmış kapsamlı bir programdır. Hiçbir ülkenin eğitim sistemine dayanmayan bu program, bazı eğitim sistemlerinin gerektirdiği uzmanlaşmaya dayanan eğitim ile tercih edilen genel eğitim anlayışı arasında bilinçli bir uzlaşma niteliğindedir. Uluslararası Bakalorya Örgütü’nün temel amaçlarından biri öğrencilere geniş kapsamlı bir eğitim sunmak, coğrafi ve kültürel hareketliliği kolaylaştırmak, benzer akademik programlar arasında uluslararası anlayışı geliştirmektir. 1960’lı yıllarda kurulduğundan bu yana, IB Diploması akademik dürüstlük ve entellektüel kapasitenin simgesi olmuştur. Bu programın gereklerini yerine getiren öğrenciler, öğrenmeye ve rekabetçi bir dünyada başarılı olmak için gereken disiplin ve becerilere karşı güçlü bir sorumluluk anlayışı kazanmış olurlar.

IB DP programının amaçları:
• Öğrencileri üniversiteye en iyi şekilde hazırlamak. (IB öğrencilerimiz hakkında üniversite öğretim üyelerinin takdir ifadeleri)
• Bireyi bir bütün olarak ele alıp sadece derslerde değil her yönden en iyi şekilde yetiştirmek. (CAS, TOK, Extended Essay çalışmaları ile)
• Uluslararası anlayışı geliştirmek.

Okulun kazançları:
• MEB diploması yanında uluslararası bir diploma veriyor olması.
• IB diplomasının uluslararası geçerliliği ve yurt dışında en iyi üniversitelerde öncelikli kabulü.
• IB mezunlarının edindikleri kazanımlarla öne çıkmaları sonucu gittikleri üniversitelerde "Hangi liseden geldin?" sorusuyla karşılaşmaları ve bitirilen okulun üniversitelerde de en iyi liseler arasında tanınır olması.
• IB programını veren öğretmenlerin sürekli kendilerini geliştirme durumunda olmaları nedeniyle bu kazanımlarını diğer sınıf seviyelerine de aktarmaları sonucu bu kazanımların tüm okula yaygınlaşması.
• Okulun adının IBDP programı veren okullar listesinde yer alması sonucu yurt dışından da birçok veli tarafından aranıyor olması.

Öğrenci kazanımları:
• Bireyi bir bütün olarak ele aldığından (TOK, CAS ve Extended Essay çalışmaları ile) diğer lise mezunlarından farklı ve üstün değerler kazandırması.
• Öğrenciye zamanı en iyi şekilde kullanmayı, en uygun yöntemlerle çalışmayı öğretmesi.
• Akademik dürüstlük konusunda bilinçlendirmesi.
• Bağımsız ve eleştirel düşünce becerisi kazandırması.
• Düz yazı, makale ve denemeler yazarak yazma yeteneklerinin gelişmesini sağlaması.

Dünyada ve Türkiye’de IBDP:
Dünyada 128 ülkede 1500’den fazla okulda IBDP uygulanmaktadır. 102 ülkedeki 1079 üniversite IB diplomasını tanımaktadır. IBDP, Türk Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da resmen tanınmıştır. 2005 yılı sınavlarına 200 binden fazla öğrenci katılmıştır.
Türkiye’de IBDP, Milli Eğitim Programıyla birlikte öncelikle aşağıdaki okullarda uygulanmaya başlamıştır:

İstanbul International Community School
Robert Lisesi
Aka Lisesi
Doğuş Lisesi
Eyüboğlu Lisesi
Bilkent Üniversitesi Hazırlık Okulu (BUPS)
Deutsche Botschaft Schule, Ankara
Koç Lisesi
Kültür Koleji
Uğur Lisesi
Robert Kolej
Tarsus Amerikan Lisesi
TED Ankara Lisesi
Yüzyıl Işıl Lisesi
Mef Lisesi
Tev İnanç Türkeş Lisesi


İDV Özel Bilkent Lisesi, aday okul sürecinde çalışmalarını 2010 yılındaki resmi başlangıç takvimi doğrultusunda sürdürmektedir.

IB Diploma Programı’nın Öğrenciye Sağladığı Yararlar:
• IBDP, öğrenciye sorgulamayı ve eleştirel yaklaşımı kazandırdığı için, öğrenciyi ezberden uzaklaştırır, bilgiyi kalıcı kılar. Bu da yeni içerik kazanan ÖSS açısından öğrencinin başarısını artırır.
• Öğrenciye yüksek öğretimde gerekli olan üst seviyede ders çalışma becerisini kazandırır.
• IBDP programında okumak öğrenciye bağımsız düşünme ve çalışma yetisini kazandıracağından, ÖSS’ye hazırlık açısından destekleyici rol oynar.
• Türkiye’de IB diploması alan genç insanlar sadece birkaç prestijli okuldan mezun olan küçük bir gruptur. İşverenlerin bu seçkin gruba yönelmesi kısa vadede olasılığı yüksek olan bir durumdur.
• IB diploması uluslararası platformda geçerli bir diplomadır.
• IB diploması yabancı üniversitelere girişi kolaylaştırır.
• IB diplomasını iyi bir dereceyle almak, yabancı üniversitelerde öğrenciye kısmi burs olanağı sağlayabilir.
• Öğrenci, IB programı içinde çok başarılı olduğu derslerden üniversitenin 1. sınıfında muaf tutulabilir. Bu durum üniversite masraflarının azalmasını sağlar.
• Ülkemizde birçok vakıf üniversitesi IB mezunlarına diploma puanlarına göre çeşitli oranlarda burs olanakları sağlamaktadır.

IB Diploma Programında Yer Alan Derslerin Hedefleri:
IBDP dil çalışmalarının öncelikli amacı "dilin zenginlik ve inceliklerinin farkındalığını arttırma ve fikirlerin açıkça ifadesini kolaylaştırmaktır." Bu görüş, Türkçe olan ana dil, öğrencilerimizin çoğunluğu için ikinci dil olan İngilizce ve üçüncü bir yabancı dil olan Fransızca, Almanca veya Italyanca için de geçerlidir. Anadili İngilizce olan öğrenciler A1 programını İngilizce olarak alabilirler.

A1 Programında Türk Dili ve Edebiyatı:
IBDP Anadil dersi, öğrencinin sözlü ve yazılı anlatımının gelişmesine, edebi eserlere eleştirel ve sorgulayıcı bir tavırla yaklaşmasına, eserlerin biçim ve içeriğini ayrıntılı inceleyerek bireysel yargılara ulaşabilmesine, bunları kanıtlarla ortaya koymasına; kendi kültürünü yansıtan eserlerin yanında farklı kültürlere özgü eserleri inceleyerek bunları karşılaştırmasına böylece evrensel bakış açısının gelişmesine katkıda bulunmayı hedefler.

(...)

CAS (Yaratıcılık/Etkinlik/Toplum Hizmeti):
CAS, yaşayarak öğrenmektir; burada amaç, gerçek hayatta sonuçları olan aktiviteler yoluyla öğrenme ve zaman içinde bu deneyimleri derinlemesine düşünmedir. Öğrencilerin iki yıllık IB programında en az 150 saatlik CAS çalışmaları yapmaları beklenmektedir. Yaratıcılık (Creativity), okul müfredatı dışında sanat ve yaratıcılık içeren diğer tüm aktiviteleri, ve toplum hizmeti projelerinin tasarlanması ve gerçekleştirilmesinde kişsel yaratıcılığı kapsar. Bale, tiyatro, folklor, seramik, resim, Fotoğrafçılık, küçük çocuklara hikaye okuma / canlandırma ve MUN gibi aktiviteleri buna örnek gösterebiliriz.Etkinlik (Action), okul müfredatı dışında, gezilere katılmayı, bireysel ve takım sporlarını, ve fiziksel aktiviteleri kapsar. Ayrıca, toplum hizmeti için eğitim almayı, hizmet ve yaratıcılık projelerini gerçekleştirken harcanan fiziksel aktiviteleri de içine alır. Okul takımlarında oynama, antrenör yardımcılığı, izcilik, ağaç dikimi, folklor, bale, vs. buna örnek olan aktivitelerdir. Toplum Hizmeti (Service), topluma hizmet etmektir. Çevre ve uluslararsı projeleri kapsayabilir. ‘Toplum’ ile kastedilen, okul, yerel, ulusal veya uluslarası toplum olabilir. Hizmet aktiviteleri başkaları için ve başkaları ile beraber işler yapmak ve buna kendini adamaktır. Çevre projeleri, MUN, deprem yardımları, İlk Yardım kursları, Sivil Savunma, Yaşlılar yurdu ve Çocuk Yurdu ziyaretleri, Müzede gönüllü çalışma, başka okullarda maddi ihtiyacı olan öğrencilere ders verme, yardım amaçlı fon oluşturma aktiviteleri, UNICEF gibi kuruluşlara yardım etme pek çok hizmet aktivitesinden birkaçıdır.

Bilgi Kuramı Bilgi Kuramı dersi IB Diploma Programının merkezinde yer almaktadır. Dersin amacı son derece yalındır: IB öğrencilerinin genel olarak tüm şekilleriyle bilgi hakkında düşünmelerini ve bu yolla bilgiye eleştirel bir şekilde yaklaşan bireyler haline gelmelerini sağlamak. Bu ders, IB kapsamındaki ana ders alanlarından birçoğunun (matematik, sosyal bilimler ve doğa bilimleri, tarih, sanat ve dil derslerinin), incelenen bilgi türlerinin bir alt kümesini oluşturmasını sağlayacak şekilde organize edilmiştir. Bu sorgulama alanlarından her biri belirli yöntemleri savunmakta ve ilgili dalların özünü oluşturan ve çağlardır doğru kabul edilen çeşitli gerçekleri benimsemektedir. Bu alanlardan her biri için şu üç temel soru sorulabilir:

Ne biliyoruz?
Nereden biliyoruz?
Bildiğimizi nasıl biliyoruz?

Lise ve üniversite eğitimi süresince çeşitli derslerde yapılan geleneksel çalışmalarla birinci soru etkili bir şekilde cevaplanmaktadır. İkinci ve üçüncü sorular ise Bilgi Kuramı araştırmalarının özünü oluşturmaktadır. İkinci soru bir "haklılığını ve doğruluğunu kanıtlama" sorusudur ve öğrencileri kuram ve kanıt, mantık ve gerçek arasındaki ilişkiye dair sorularla karşı karşıya getirmektedir. İşte bu noktada çeşitli bilim alanlarındaki kanıtların doğası hakkında tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Üçüncü soru, en zor olanıdır. Yalnızca genel anlamda bilginin değil, aynı zamanda anlaşılması güç olan gerçeklik ve sahtelik kavramlarının da derinlemesine incelenmesini gerektirmektedir. Bu aşamada, kanıtlanmamış görüşlerin ve gelişigüzel düşünce süreçleri sonucunda ortaya çıkan ürünlerin mantık süzgecinden geçirilmiş, sağlam gerekçelere dayanan gerçeklerle aynı kefeye konulmasını önlemek için önyargılar ile temel esasların birbirinden ayrılması gerekmektedir.

Dersteki uygulamalar açısından öğrencilerin iki çalışma hazırlamaları gerekmektedir. Bunlardan ilki çeşitli sorunları Bilim Kuramı dersi kapsamında çözmeye çalışan bir sunumdur. Bu sunumda öğrenciler, insanoğlunun sahip olduğu bilgiler ile ilgili bir sorunu 10-15 dakika içerisinde sözel ve görsel araçlar kullanarak açıklamaktadır. Dersle ilgili 60 puanlık barem içerisinde bu sunumun payı toplam 20 puandır. İkinci çalışma ise 1200-1600 kelimelik bir tezden oluşmaktadır. Bunun, Bilgi Kuramı ile ilgili bir sorunun veya konunun derinlemesine incelenmesini içeren özgün bir çalışma olması gerekmektedir (Öğrenciler tez konularını IBO tarafından her yıl belirlenen listeden seçmektedirler).

Diploma Programının ikinci yılının ortalarında teslim edilmesi istenen bu çalışma 60 üzerinden 40 puan değerindedir.Bitirme Tezi Diploma almak için her öğrencinin yapmak zorunda olduğu bir çalışmadır. Bitirme tezi bir ders kapsamındaki sınırlı bir konu üzerinde derinlemesine yapılan bir çalışma olarak tanımlanır.Bu çalışmanın amacı öğrencilere;bağımsız araştırma yapma fırsatı tanımak,kişisel olarak bir araştırma yürütme yeteneği,fikirleri ve bilgileri mantıklı ve tutarlı bir biçimde aktarma becerisi kazandırmak ve bir tezi kurallara uygun bir biçimde sunmayı öğretmektir. Bu çalışma, ayrıntılı bir araştırmayı içermesine rağmen temelde öğrencinin kendi yorumlarına dayanır.

Diploma programının son yılında yapılan bu ödev, 3000-4000 sözcükten oluşan bir rapor şeklinde hazırlanıp IB tarafından değerlendirilir. Öğrenci bu ödev için program boyunca yaklaşık 40 saat harcar ve kendisine dersle ilgili bir öğretmen danışmanlık yapar.Danışman öğretmen öğrenciyi ödevin hazırlanması sürecinde uygun bir konu belirleme,açık ve net bir araştırma sorusu oluşturma, veri toplama ve inceleme teknikleri gibi konularda destekler ve bilgilendirir.

*: Kaynakça:
1) Eyüboğlu Eğitim Kurumları WEB sayfası (www.eyuboglu.com )
2) http://www.netpaylasim.net/ib-dp-nedir-t39553.html?s=fd36c1f183d198d5614fe3fc9e46f405&t=39553

27 Temmuz 2008 Pazar

* M.KEMAL hakkında bilinmesi gereken 30 özel şey


"MUSTAFA KEMAL HAKKINDA
BİLİNMESİ GEREKEN 30 ÖZEL ŞEY":

1. Kendilerine "ATA" diye seslenilmesini sevmezdi; "Atatürk" hitabını ise ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Bşk. bir konuşmasında kullanmış, M.Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı.

2.EN SEVDİĞİ YEMEK; Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye-pilav olarak kaldı. Tatlı sevmezdi ama canı tatlı istediğinde gül reçeli yerdi.

3.EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI; Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.

4.BAŞUCU KİTABI "ÇALIKUŞU"YDU; Binlerce kitabı vardı ama Reşat Nuri Güntekin`in ünlü Çalıkuşu romanını başucundan ayırmaz, her gün rastgele bir yerinden açar, bir kaç sayfa okurdu.

5.KABUL SALONUNDAKİ AT YAVRUSU; Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu.Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.

6.TAM BİR SALON ADAMI; En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu.Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

7.GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI; Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikililen sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu`nda bir terziye diktiriLmeye başlanmıştı.

8.DOLABINDA LACİVERDE YER YOKTU; Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi.Lacivert takım giymeyi sevmezdi.

9.ÖLÇÜLERİ; Boyu 1.74 idi.Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46 ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi

10.RUMELİ ŞİVESİ; Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu.Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.

11.HAZİN BİR HİKAYE; Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan M.Kemal`in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanım`ın mezarının nerede olduğu bilinmiyor.

12.CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SIKILIYORDU; Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.

13.PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE; Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.

14.KENDİSİ TIRAŞ OLMAZDI; Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.

15.DÜZEN TAKINTISI VARDI; Evinde ,çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.

16.HOŞGÖRÜLÜ LİDER; Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış ,"Alın bunu kendi içsin"diyerek Atatürk`e küfretmişti.Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi

17.SİGARA PAZARLIĞI; Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti:"Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım"

18."BU NASIL HALKÇILIK?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti.Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini sormuştu.Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.

19."LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!"
İlk mecliste üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlayamadığını söyleyince Gazi sinirlenmiş elini kürsüye vurarak , "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"demiştir.

20.KURBANLARI BAĞIŞLARDI; Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner ya da kesilmelerini engellerdi.

21.YABANCI DİLE MERAKI; Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızcayı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı.

22.FASULYESİNE POKER; Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.

23.KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI; Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.

24.KULAKLARI DUYAN TEK KİŞİ; Fransız tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiğininde Gazi`nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu espirili bir dille anlatmıştı: "T.C`de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar"

25.BİR RİCASI BAŞ AÇTIRDI; Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, "Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü açar mısın?" diye sormuştu. Kadın baş örtüsünü açarak , Atatürk`ün önünde eğildi ve ellerini öptü.

26.BİLARDO VE YÜZME; Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner , yüzmeye gider ve bilardo oynardı.

27.EN BAŞARILI DERSİ; Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.

28.YAĞCILARA GEÇİT YOK; Yağcılığa çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.

29.SON YILBAŞI GECESİ; 1937`yi 1938`e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile başbaşa geçirmişti.O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

30.KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK; Kuşları çok severdi. Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.

O'NU ÇOK ÖZLÜYORUZ!!!

...

10 Haziran 2008 Salı

SBS'YE HAZIRLIK TESTİ

PARAGRAFTA ANLAM

1. “.......Bu gezinin üç dört günü Danimarka’da geçecekti. Böyle uygar bir ülkenin okullarını görmek istedik. Çocuk yuvalarından liselerine varıncaya dek gerçekten iyi düşünülmüş örnekler gezdik.”

Aşağıdakilerden hangisi paragrafın ilk cümlesi olur?

A) Avrupa’nın kuzey ülkelerinde yapılan bir geziye katıldık.
B) Sonunda bir huzurevine götürdüler bizi.
C) Geniş bir bahçenin içine girdik.
D) Güneşli havada huzurevinde kalan yaşlıya rastlamadık.


2. “Üşümenin, şöyle biraz üşümenin de tadı var doğrusu. Kar altında yarım saat yürüdükten sonra sıcak bir odaya girme zevkine doyulur mu? Gözlerinizin içi parlar.....”

Paragrafın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Soğuğu hiç sevmem.
B) Sabahleyin güneş bir türlü doğmaz.
C) Kışı gündüzleri kısa olduğu için sevmem.
D) Keyifle hatırlarsınız üşüdüğünüzü.


3. “Sürüler kışlığa indi. İnsanlar dağıldı. Kartallar yalnız başına uçuyor, acı çığlıklar kopararak. Yapraklar dallarında tutunamıyor artık, yoruldular sanki...”

Paragrafın konusu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Doğanın yenilenişi
B) Yurdumuzun güzellikleri
C) Yolculuk anıları
D) Sonbahar izlenimleri


Nasıl yaşayacağım ey deniz senden uzak?
Yanıp sönüyor gibi gözlerinde fenerin,
Uyuyor mu limanda her gece sallanarak
Altından çivilerle çakılmış gemilerin?

4. Şiirde şair ile ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi yer almamıştır?

A) Deniz olmayan bir yere gidişi
B) Fener bekçiliğinden emekli oluşu
C) Denizi çok sevmesi
D) Denizle ilgili ilginç hayallerinin oluşu


5. “ Tiyatro, insanları baskılardan kurtarır, onların düşünüp de yüksek sesle söyleyemeyeceği şeyleri dile getirir. Açık sözlü bir sanattır tiyatro. Hemen herkese hitap eder. Onun için de bazı dönemlerde kendisinden korkulan, çekinilen bir kurum kimliğini kazanmıştır.”

Paragrafta tiyatro ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenmemiştir?

A) Toplumsal gerçekleri dile getirdiği
B) Bazı kişi ve kuruluşları zorladığı
C) Eğlencelerin en yararlısı olduğu
D) Sözünü esirgemeyen bir sanat oluşu


6. Aşağıdakilerden bir paragraf oluşturulduğunda hangisi bu paragrafın ilk cümlesi olur?

A) Suyu da çok berrak olduğundan gölün dibini rahat görebiliyorduk.
B) Gölün sahili fazla yüksek değildi.
C) Bu gölden ayrılan bir dere başka yöne doğru akıyordu.
D) İki derenin karıştığı yerde bir göl vardı.


7. “Turna katarları geçiyordu gölün üstünden, gölgeleri maviye dönüşerek. Van Gölü, günün her anında bir renk cümbüşünde yıkanıyordu.”

Aşağıdakilerden hangisi bu betimlemede bulunmayan bir özelliktir?

A) Doğayı hareket içinde düşünme
B) Ayrıntılara önem verme
C) İşitsel öğelere yer verme
D) Doğayı insan gibi düşünme


(1) Okuldan çıkıp hemen eve dönmeyi düşünüyordu. (2) Yıllardır görüşemediği arkadaşını karşısında görünce şaşırdı. (3) Aman ne güzel teadüf! (4) Dün de burada karşılaşmışlardı. (5) Kucaklaşıp hal hatır sorduktan sonra yürümeye başladılar.

8. Yukarıdaki paragrafta bulunan hangi cümle paragraf bütünlüğünü bozmaktadır?

A) 2
B) 3
C) 4
D) 5



9. “ Diğer canlıların bir türlü vazgeçemediği bu canım gölü, dağın başında, ormanın ortasında yapaylnız bırakıp gitmişiz. ....... Zehir soluduğumuz yerlere. Elimizi, yüzümüzü doğru dürüst yıkayamadığımız muslukların başına.”

Paragrafta boş bırakılan yere, aşağıdaki cümlelerin hangisi getirilmelidir?

A) İnsanı doğadan uzaklaştırmışız.
B) Peki nereye gitmişiz?
C) Gittiğimiz yerleri de kirletmişiz.
D) Neden gitmişiz acaba?


10. Sen insansın! Derinde dur ama kıyıyı da kaybetme, kıyının pek de uzağına düşme. Çık mağarandan, kuytudan kaç, genişliğe gel, ferahla dur, ufka bak.

Parçada aşağıdakilerden hangisi önerilmemiştir?


A) Yardımsever olmak
B) Toplumla birlikte yaşamak
C) Karanlıktan çıkmak
D) Geleceği düşünmek



Kaynak:
Morpa Yayınları

Soruların cevapları 15 Haziran 2008 Pazar günü bu blogda duyurulacaktır.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

SINAVA HAZIRLIK ÇALIŞMA KAĞIDI

KİTABA HÜRMET

Okumayı sever misiniz? Böyle olur mu elbette seversiniz; sevmeseydiniz bu gazeteyi almaz, bu satırları da okumazdınız. Her kim olursa olsun bir yazarın seslendiği kimseler, muhakkak okumayı seven kimselerdir. Ama kimisi çok, kimisi az okur.

Ben de sorumu sorarken özellikle bunu öğrenmek istiyordum: Az okuyanlardan mısınız? Çok okuyanlardan mı? Birinci sınıftansanız haksızsınız; çünkü az okumak hemen hemen hiç okumamakla birdir. Sizi bir kitap dostu olmaya davet ediyorum.

Dünyada kitaptan güzel ne vardır ki? İşte önünüzde iki yüz üç yüz sayfalık bir kitap. Ne olduğunu neden söz ettiğini bilmiyorsunuz. Yalnız ismini görüyorsunuz. Sadece biliyorsunuz ki bir romandır. Hiç durmadan açın, belki içinde sıkıntıları, sevinçleri, nefretleri sizi ilgilendirecek bir veya birkaç insanla tanışacaksınız. Onlarla birkaç saat ya da birkaç gün beraber yaşayacak, onların sırlarını belki kendinizinkilerden de daha iyi öğreneceksiniz. Onların belki de dostu olacaksınız. Onların sıkıntılarına ağlayacak, mutlulukları ile sevineceksiniz. Onlar da sizin dostunuz olacak. En kötü günlerinizden birinde birer roman kahramanının size geldiğini görebilir” Bilmez misin ben de senin gibi idim.” Dediğini duyabilirsiniz.Çok okuyan, öykü ve romanlarla geçen saatlerin kaybolmadığına inanan insan, ömründe asla yalnız kalmaz.

Okuyun, ne bulursanız okuyun; hiç olmazsa bir kere açın. Çok mu fena buldunuz? Bırakması zor değil ya!...


1-5. soruları yukarıdaki parçaya göre yanıtlayınız.

1. Yazar, az okuyanları nasıl değerlendiriyor?

2.Önümüzde duran bir kitapta nelerle karşılaşabiliriz?

3.Yazarın okuyucuya vermek istediği mesaj (ileti) ne olabilir?

4. Okuduğunuz bir roman veya öykünün herhangi bir kişisiyle kendi kişiliğinizi karşılaştırarak benzer ya da farklı yönlerinizi yazın.

5. Yazar son paragrafta okuyucuya bir öğütte bulunuyor. Siz yazar olsaydınız okuyucuya nasıl bir öğütte bulunurdunuz?

6. İnsanoğlu tarih boyunca devamlı bir gelişme peşinde olmuştur. Ancak asrımıza kadar teknik alanlarda fazla bir ilerleme kaydedilmemiştir. İnsanların önceleri hayal olarak niteledikleri pek çok ilerleme bugün gerçekleşmiştir. Bir milletin başkalarını taklit ederek yükselemeyeceği unutulmamalıdır. Bütün bu icatlarda tek amaç, insanoğlunun daha rahat ve kolay bir hayat sürebilmesidir.

Yukarıdaki paragrafta düşüncenin akışını bozan cümlenin altını çiziniz.

7. “(I) Sözcükler birtakım işaretlerdir. (II) İnsan bu işaretlerle düşünür. (III) Düşünürken nesnelerin yerine işaretleri yani sözcükleri koyar. (IV) Bir insanın söz dağarcığının zenginliği, ancak başkalarının söz dağarcığıyla karşılaştırıldığında ortaya çıkar. (V) Bu, zihnin işlemesini kolaylaştırır, çabuklaştırır. (IV) Sözcükler ne kadar kullanışlı ve açık olursa zihin o kadar iyi işler.”

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

8. Benim bu dünyada ki varlık sebebim; ülkemi, bağımsızlığımı, bu uğurda gözü kapalı verilen canların hürmetine karşı milletimi korumakmı?

Yukarıdaki cümlede yapılan yazım yanlışlarını düzelterek yazınız.

9.Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ikilemenin görevi diğerlerinden farklıdır?

A) Sepetini tezgâhtan seçtiği iri iri elmalarla doldurdu.
B) Çocuk bütün şehri karış karış dolaştı.
C) Annesi eve dönünceye kadar çocuk uslu uslu oturdu.
D) Yol açılınca arabalar yavaş yavaş ilerledi.

10. Aşağıda verilen iki cümleyi anlamlarını değiştirmeden tek bir cümleye dönüştürünüz.

Dedemin gözleri bozuktur.
Dedem gözlük takar.

Sebep- sonuç cümlesi:......................................


Öğretmenler okuldaki başarı durumunu değerlendiriyorlar.
Öğretmenler uzun süredir toplantıdalar.

Neden- sonuç cümlesi:.........................

11. “Çok çalıştı.......................... ” cümlesini neden- sonuç cümlesi şeklinde tamamlayınız.



12. Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılmış sözcüklerin hangi anlamda kullanıldıklarını ilgili sözcüklerle eşleştiriniz.

Öğretmen bana çok sıcak davranıyordu.. A. Deyim anlam
Mısra sonundaki ses benzerliğine kafiye denir. B. Terim
Konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. C. Mecaz anlam

13.
I. Darılmak- yollamak
II. Kızmak- öfkelenmek
III. Göndermek- küsmek
IV. Çevirmek- döndürmek

Yukarıdakilerin tümünün eşanlamlı kelimeler olması için hangilerinin son kelimeleri yer değiştirmelidir?


14. “ile” sözcüğü cümledeki görevine göre edat ve bağlaç olarak iki cümlede kullanınız.

Edat:

Bağlaç:

15. “O” sözcüğünü işaret sıfatı, kişi zamiri ve işaret zamiri olarak üç ayrı cümlede kullanınız.

İşaret sıfatı. O: .............................................
Kişi zamiri: O:...............................................
İşaret zamiri: O:..........................................

16. Aşağıdaki sözcüklerde hangi ses olayının görüldüğünü yanlarındaki boşluklara yazınız.

Burnum:.................................
Düştü:.....................................
Bacağı: ...................................


17.
Çamaşır asılı ipte
Duran
küçük serçem
Bana acıyarak mı bakıyorsun?
Halbuki ben güneşin
Ve ilk beyaz yaprağın altında
Senin uçuşunu seyredeceğim.


a. Yukarıdaki parçada koyu yazılı sözcüklerden hangilerinde ses olayı olduğunu yazınız.

b. Bu sözcüklerde hangi ses olayı olduğunu yazınız.

18. Aşağıdaki cümlelerde geçen altı çizili kelimelerin anlamları cümlelerin yanına yazılmıştır. Bu anlamları “Doğru- Yanlış” olarak değerlendiriniz.

Arabadan inip kapıyı açması çok ince bir davranıştı. Mecaz .....
Eve zamanında yetişemezsek yandık. Gerçek.....
Kalemin ucu ikide bir kırılıyor. Gerçek ....

19. “Öğretmenimizin gözüne girmek için performans görevi hazırlamayı kafama koymuştum. Zor bir konu seçmiştim, hazırlarken göbeğim çatladı. Ama istediğim puanı alınca sevinçten eteklerim zil çaldı.”

Yukarıdaki öğrencinin konuşmasında hangi deyimleri kullandığını yazınız.

20.
“İçerisi çok karanlık.” cümlesindeki “karanlık” kelimesi ..............anlamlıdır.
“Fayda” ve “yarar” kelimeleri.........................anlamlıdır
“Koku” ve “hava” kelimeleri...........anlamalıdır.
“Aşağı” ve “yukarı” kelimeleri..................anlamlıdır.

I. ZIT ANLAM
II. SOMUT ANLAM
III. EŞ ANLAM
IV. GERÇEK ANLAM

Yukarıdaki cümlelerde bulunan boşluklara uygun kelimelerin hangi sıralamayla getirileceğini yazınız.

21. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanların yanına “D”, yanlış olanların yanına “Y” yazınız.
D/Y
“Gezdir”İsim köküne yapım eki getirilerek türetilmiş bir fiildir. ......
“Türkçe” İsim köküne yapım eki getirerek türetilmiş bir isimdir. ......
Yapım ekleri eklendiği sözcüğün anlamını değiştiren ekler; ......
çekim ekleri eklendiği sözcüğün anlamı değiştirmeyen eklerdir.
“Ağaçlık” kelimesi yapım eki almıştır. .......
“Çiçekçiler” kelimesi hem yapım hem de çekim eki almıştır. ......
“bilgi” kelimesi yalnızca çekim eki almıştır. ......

22. Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılı sözcükler zamirse “D”, değilse “Y” şeklinde değerlendiriniz.

Hiçbirimiz o gün orada değildik. ......
Kimi programlar çocukları olumsuz etkiliyor. .......
Bazı kurumlar önemli çalışmalar yürütüyor. .......

23. Aşağıdaki cümlelerden hangisi öznel bir nitelik taşımaktadır?

A) Yazar, anlatımında akıcı bir dil kullanılmış.
B) Ankara Türkiye’nin başkentidir.
C) Türkiye yedi bölgeye ayrılmıştır.
D) “ Bu Yurdu Bize Verenler” isimli kitabı Aziz Nesin yazmıştır.